Hadis Sohbetleri 191

Yazan Write on Cuma, 12 Mayıs 2017 Yayınlandığı Kategori Sohbetler Okunma 3956 kez
Ögeyi Oylayın
(0 oy)

 

191- السَّادسُ : عن أُمِّ الْمُؤْمِنين أُمِّ الْحكَم زَيْنبَ بِنْتِ جحْشٍ رضي اللَّه عنها أَنَّ النَّبِيَّ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم دَخَلَ عَلَيْهَا فَزعاً يقُولُ : « لا إِلهَ إِلاَّ اللَّه ، ويْلٌ لِلْعربِ مِنْ شَرٍّ قَدِ اقْتربَ ، فُتحَ الْيَوْمَ مِن ردْمِ يَأْجُوجَ وَمأْجوجَ مِثْلُ هذِهِ » وَحَلَّقَ بأُصْبُعه الإِبْهَامِ والَّتِي تَلِيهَا . فَقُلْتُ: يَا رسول اللَّه أَنَهْلِكُ وفِينَا الصَّالحُونَ ؟ قال : « نَعَمْ إِذَا كَثُرَ الْخَبَثُ » متفقٌ عليه .

191. Mü’minlerin annesi, Ümmü’l-Hakem Zeyneb Binti Cahş radıyallahu anhâ’ nın anlattığına göre, Nebî sallallahu aleyhi ve sel-lem, korkudan titreyerek onun yanına girdi ve:

“Allah’dan başka ilah yoktur. Yaklaşan şerden dolayı vay Arabın haline! Bugün Ye’cûc ve Me’cûc’un seddinden şu kadar yer açıldı” buyurdu ve başparmağı ile şehadet parmağını birleştirerek halka yaptı. Bunun üzerine ben:

Ey Allah’ın Resûlü! İçimizde iyiler de olduğu halde helâk olur muyuz, dedim? Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem :

– “Kötülük ve günahlar çoğaldığı vakit, evet” buyurdu.

 

Buhârî, Fiten 4, 28; Müslim, Fiten 1. Ayrıca bk. Buhârî, Enbiyâ 7, Menâkıb 25; Ebû Dâvûd, Fiten 1; Tirmizî, Fiten 23; İbn Mâce, Fiten 9

Açıklama:

Soru: Buradaki hitap şekli vay insanlara değil de vay Arabın haline diye bir hitapta bulunuluyor? Bunun özel bir anlamı var mıdır?

Cevap: Bu kelime ile ilgili insanın aklına hemen bir mana gelebilir. Bu mana doğru da olabilir. Yanlış da olabilir. Fakat bu doğan mananın doğru olabilmesi için başka hadislere de deliller getirmesi gerekiyor.

Diyelim ki “Elhamdulillahirabbilalemin” sözü üzerinde duralım. Bunun hakkında uzun uzadıya düşünüp birçok mana çıkarabiliriz. Bu çıkarttığımız manaları delillendirmek zorundayız. Bu manaları nereden çıkardın? Şeklinde bir soruyla karşılaşabiliriz. İkinci bir şey daha sorarlar bu manayı çıkardın şimdi ne yapacaksın. Dinde mana üretmek bir maharet değil!

Peygamber efendimizin sav bir sözünü hatırlayalım hep beraber. “Sizden öncekiler çok soru sordukları için helak oldular” Aslında soru sordukları için helak olmadılar! Soru bir cevabı gerektirdi, o cevap bir yükümlülüğü gerektirmesini rağmen o yükümlülüğü yerine getiremedikleri için helak oldular.

Peygamber Efendimiz sav şöyle buyurmuşlardır;

“Dinde ruhbanlık yoktur.”

Hristiyanlıkta, Yahudilikte veyahut başka dinlerde böyle din adamları sınıfı vardır. İslam’da böyle bir sınıf yoktur. Peki diyeceksiniz hocalar, şeyhler var diyeceksiniz. İslam, din adamları sınıfını esas alarak hükümler vermiyor. İslam’ın ortalama insan tipi sıradan insanlar. Dinin ortalama insana hitap ettiğini düşünmek gerekiyor. Bundan dolayı ortalama insanı din içerisinde tutabilmek için Peygamber efendimiz sav kuralları olabildiğince azaltma taraftarıydı. Bunun en önemli örneklerinden bir tanesi miraç hadisesinde geçer. Cenabı Allah bana önce elli vakit namaz farz kıldı. İçimizde öyle insanlar vardır ki elli vakit namaz kılabilirler. Fakat Hz. Musa şöyle diyor “ümmetin bunu yapamaz.” Şimdi ne diyoruz Peygamber efendimiz Rahmet Peygamberidir... Elli vakti düşürüyor, düşürüyor en son beş vakte indiriyor. Hz. Musa gene bunu da yapamazlar diyor. Peygamber Efendimiz artık “Rabbimden bir talepte daha bulunmaya hayâ ederim” diyor. Burada dikkat edilecek kısım Hz. Musa’nın sözü “kavmin bunu yerine getiremez…” Demek ki mesele bilginin çok olması değil!.. Asıl mesele bunları yerine getirebilme meselesidir. Peygamber efendimiz diyor ki önemli olan benim size söylediklerimle yetinebilmenizdir!.. Hadisleri okuyorsunuz ve diyorsunuz ki bu yetmez daha fazla yapmamız gerekiyor.

Sahabenin biri Peygamber efendimize diyor ki; “senin gelmiş geçmiş günahların affedilmiş senle biz aynı değiliz. Bizim çok ibadet etmemiz gerekiyor.” Şimdi işi mantığımıza vurduğumuz zaman böyle gerektiğini düşünebiliriz. Sahabe diyor ki; “bu yüzden ben geceleri sürekli namaz kılacağım, gündüzleri de sürekli oruç tutacağım diyor. Kuranı kerim okuyacağım

Peygamber Efendimiz buyuruyorlar ki “bunu yapmana gerek yok.” Sahabe ısrar ediyor bu konuda yok illa yapmam gerekiyor diyerek Peygamber efendimizle pazarlığa başlıyor. En sonunda Haftada iki gün bu şekilde yapmasına müsaade ediyor. Sahabe daha sonra Şu gerçeği dillendirmek zorunda kalıyor. “Keşke biraz daha düşürseymiş!.. Neden? Peygamber Efendimize sav o gençlik zamanında verdiğim ibadet sözünü yaşlanınca, bu ibadetleri yerine getirmede zorlanacağımı bir türlü anlayamadım!..”

Hayat sürekli değiştiğinde Din bu değişen hayatları düşünerek belirli ibadetleri tavsiye ediyor. Bunun yanında ibadetlere de çeşitli istisnalar koyuyor. Diyelim ki zorda kaldın namazları birleştirebilirsin… Aslında çok soru sormak dinde yasaklanmadı, sorduğum sorulardan dolayı aldığımız cevaplar yükümlüklerimiz çoğaltıyor. Peygamber Efendimize itimat etmemiz gerekiyor. Diyelim ki bize beş vakit namaz farz kılındı, oruç, zekât… Bunların, bizim kurtulmamız için yeterli olması gerekiyor. Daha çok istiyorsan yaptığın ibadetlerin adam gibi olmasına dikkat etmemiz gerekiyor.

Cibril hadisinde Peygamber efendimiz bize onu anlatıyor. “Bu yaptıklarını Allah’ı görür gibi yapmaya çalış.” Esas olan mesele, yaptığınız işin çok olmasına uğraşmak değil, o işi yaparken Allah’ı görür gibi yapmaya çalışmak gerekiyor... Peygamber Efendimiz sav buyurdular ki; “Niyetiniz sahih olursa az amel çok amelin yerini tutar.” Niyet nedir? Niyet Allah’ı görür gibi o işi yapabilmek. Peygamber Efendimiz neden bize çok soru sorulmaması gerektiğini, sahabenin bu emre itaat etmesini çok iyi anlamamız gerekir. Peygambere Efendimizin sahabeleri çok mübarek insanlarmış. Neden? Çünkü çok merak etmelerine rağmen ümmetin yükümlülüğü artmasın diye çok soru sormamışlardır. Ayeti Kerimede şöyle buyuruluyor.

“Sonra Rasûllerimizle onların eserleri üzere takviye ettik! Meryem'in oğlu İsa ile de takviye ettik; Ona İncil'i (müjde olan BİLGİ) verdik. . . Ona tâbi olanların kalplerinde şefkat, sınırsız hoşgörü ve rahmet ve Ruhbaniyet (Allâh'a ermeyi) oluşturduk; bu amaçla yaptıkları ruhbaniyet çalışmalarını ise (çok büyük korku dolayısıyla sırf uhrevî - ruhanî yaşama dönük çalışma) onlar uydurdular! (Oysa) onu (Ruhbaniyeti) onlara mükellef kılmamıştık. Ancak Allâh'ın rıdvanını (cennet nimetlerini) talep etmek için bunu başlattılar. . . (Ama) ona hakkıyla da riayet etmediler! Onlardan iman edenlere ecirlerini verdik... (Ancak) onlardan (ruhbanlardan) çoğunun inancı bozuktur!”(Ahmed Hulusi)

Hadid-27

Bizim Tasavvufta biraz ruhbanlığa benzer. Ruhbanlık dinin esasları ve temelleri var ve bunları nafilelere benzeterek daha çok yapılması. Tasavvufta, nafile oruç, zikir, daha çok sadaka vermek var, daha çok yardım etme var, şimdi bunların hepsi şeriatta da vardır. Fakat şeriatta bunlar asgari şeklinde var. Diyelim ki zekât kırkta birini verdiyse tamam. Diyelim ki namaz var beş vakit var ve namazdan sonra tespihler var bu kadar, Ramazan da otuz gün oruç tuttun tamam bu kadar. Bu adamlar bir insana yeter fakat doğru ve kaliteli şekilde yaparsan yeter!.. Tasavvuf burada bu ibadetleri doğru yapabilmek için Hayvani nefsimizi terbiye edebilmek için bu ibadetleri çoğaltmamız gerekiyor. Mantığı çok iyi kavramamız gerekiyor. Yoksa Din içinde din, şeriat içinde şeriat olmaz. Peygamber Efendimiz her şeyi çok açık ve seçik bir biçimde bizlere açıklamıştır. Din kafa karışıklığını sevmez. Tasavvuf bir nebzede olsa bizlerin kafasını karıştırıyor maalesef. Din içinde kafa karışıklığı yoktur bu oluyorsa ya bizlerin bilgisizliğinden ya talihsizliğimizden yâda art niyetle düşünmemizden kaynaklanıyordur. Kafamız hiçbir şekilde karışmasın. Karıştı diyelim ne yapacağız. Bir örnekle açıklamaya çalışalım bunu diyelim ki kafanız çok karıştı.

O zaman Fabrika ayarlarına geri döneceksiniz. Nedir fabrika ayarları? İmanın ve İslam’ın şartları o kadar. Diyelim ki vahdeti vücuda, Enel Hak’ta kafanız karıştı ne yapacaksınız? Hemen Fabrika ayarlarına döneceksiniz. Hak bir Peygamber bir belli başlı ibadetler ve sorumluklarımız o kadar. Neden ibn-i Arabi, Beyazdı Bestami, Abdul kadir Geylani var çünkü kafamız daha berrak olsun diye!..

“Din, Tasavvuf, Kuran… Kafamızı karıştırmak için yok. Niçin var? Berrak olanı daha berrak yapabilmek için. Bulanık olanı ise berrak yapabilmek için!”

Farz ibadetler insanı kemale erdirir mi? Erdirir!.. Bir adam dese ki; Ben Allah’a, Meleklere, Kitaplara, Peygamberlere, Ahiret gününe, kaderin ve hayır Allahtan geldiğine iman ettim Namaz, oruç hac, zekâtı da yapmaya çalışıyorum. Günahımda oluyor sonra tövbede ediyorum!.. Birazda iyi insan olmaya çalışıyorum. Nedir benim durumum derse? Allahu alem ama herhalde Cennetliksin!..

Şayet biz şeriatın dinin şeri hükümlerinin, farzlarının yeterli olduğuna hüküm vermezsek. Peygamberin sözünü tekzip(yalanlama) etmiş oluruz.

Bedevi Peygamberimize yaklaşıp İslam nedir diye soru soruyor. Peygamber Efendimiz İslam, Namaz, oruç, Hac’ tır, zekâttır. Sonra Önce Allah’a ve Peygambere imandır… Ben diyor bunları yaparım ama ilavesini yapmam. Peygamber Efendimiz diyor ki doğru söylüyorsa cennetliktir.

Herkes Peygamber efendimizin bu sözünü tasdik etmesi lazımdır. Bunun yanında birde Tasavvufa gidelim gitmesine ama bu hadisi pekiştirmek için gidelim!.. Bütün mesele senle Allah arasındaki ilişkidir. Senle benim aramdaki ilişki sadece detaydır. Esas olan Allah ile olan ilişkindir.

Ayette ne diyordu biz onlara farzları söyledik yani namazı , orucu.. Onlar bunları birkaç kez yapalım dediler. Nafileleri yapalım dediler.

Tasavvuf mesela bir ağacın gövdesi ve dalları demektir. Şimdi ağacın gövdesi farzlardır, dalları ise nafilelerdir. Eğer o dal o gövdeden çıkmıyorsa o zaman ibadet hükmünü yitirmiştir. Mesela Abdulkadir Geylani Peygamber Efendimizin bir dalı değilse o zaman biz Abdulkadir Geylani’ye bağlanmayız!..

            Diyelim ki dallardan dolayı kafamız karıştı hemen dallardan vazgeçip gövdeye dönmemiz gerekiyor. Çünkü bize sorulacak olan dallar değil gövdedir. Peygamber ile olan ilişkimiz sorulacak yoksa senin şeyhinle olan ilişkin sorulmayacak.

Ayette deki cevap; Rabbin kim? Rabbin ile olan ilişkin sorulacak, Resulün kim? Resulün ile olan ilişkin sorulacak, Dinin ne? Dinin ile olan ilişkin sorulacak. Kitabın ne? Kitabın ile olan ilişkin sorulacak.

Dinde bize beş temel konuda soru sorulacak. Bu yüzden dikkatimizi hep bu yöne vermemiz gerekiyor. Diyelim ki dinden bir şey öğreneceğiz o şey Cibril hadisi (ihsan hadisi) olması gerekir. Bundan daha önemli bir mesele yok.

İhsan hadisi senin Allah ile olan ilişkini anlatıyor. Bildiğimiz İmanın ve İslam’ın şartlarını yerine getirirken Allah’ı görür gibi ibadet yapmamız ve yaşamamız gerekiyor. Bütün Peygamberler Lailaheillallah ‘ı anlatmıştır.

Tasavvuf nedir? Tasavvuf İslam’dır insan olmak ile ilgili bir şeydir. Yerden çöp kaldırmak gibi yaptığımız işler insana ait bir özelliktir. İnsan olmak dediğimiz şey baştan sona adaptır. Felsefi mistisizm diye bir şey var bunla tasavvuf karşılaştırırlar. Dünyadan el etek çektin ne olacak. En son arşa çıktın en son ondan sonra. Allah nerde Hastanın yanında orada bulacaksın işin bitti mi? Hayır! Şimdide oradan bir yoksulun yanına gideceksin... Böyle dönüp duracak mıyız? Evet, dönüp dolaşacağız Tasavvuf bu demek “bir işi bitirince başka bir işle meşgul ol” ayeti de bunu söyler bizlere.

Hadise dönelim isterseniz:

Nebî sallallahu aleyhi ve sel-lem, korkudan titreyerek onun yanına girdi…

Ben Peygamber Efendimiz sav de rahmet peygamberinde celali ve heybeti görünce gerçekten bir başka oluyor. Hz. Yahya as Celal ehli Hz İsa as ise Cemal ehlidir. Hz. İsa Allah sevgidir der. İki Peygamber Karşılaşıyorlar. Hz İsa diyor ki; Allah’ın Rahmetinden neden ümit kesmiş gibi bir halin var. Hz. Yahya as. Ya senin Haline ne demeli sanki Allah’ın Celalini unutmuş gibi bir halin var diyor bunu bizlere İslam âlimleri anlatıyor. Çünkü peygamber efendimizi sav iyi anlayalım diye!.. Peygamber efendimiz Celali ve Cemali, Havfı(Korkuyla ümit arasında), Huşuyla, Haşyetiyle tüm özellikleri ile sonsuz biriydi. Bundan dolayı Cenabı Peygamberde tek vasıf, yön arayan fena halde yanılır. Cenabı Peygamber Camiidir, kuşatıcıdır, sonuç olarak insana dair her ne var ise onun en üst özellikleri ile temsil eder. Bizde korku var diyelim bu korku şekli peygamberimizde de vardır. Neden? Çünkü bizlere örnek olduğu için. Peygamber Efendimiz her hali ile samimiydi. Örnek vermek gerekirse Hz. Hatice validemizden naklen bir hadisi şerif vardır.

“Hava şartları değişiyor bulutlar gökyüzünde artıyor. Bunun sonucunda Peygamber Efendimiz ürperiyor. Koşuyor eve geliyor. Acaba azap mı geliyor? Ümmet mi yok olacak diye düşünüyor!..”

Peygamber Efendimizi ayrıcalıklı kılan onun korkusuz olması değildir!.. Onu Yahya’dan ayıran ve İsa as gibi yapmayan şey Racasının(ummak, ümit etmek) Havfı’na(Korkuyla ümit arasında) galip gelmesidir.

…Yaklaşan şerden dolayı vay Arabın haline! Bugün Ye’cûc ve Me’cûc’un seddinden şu kadar yer açıldı”...

           Kıyamet yaklaşıyor, Araplar uyuyor!.. Yani o gün Müslüman olan kavimlerden bahsediyor. Sadece Araplar olarak anlamayalım. Çevremizdeki inşaların Kıyametin kopacağından habersiz, gaflet(“Kulun, kendisini yoktan var eden Rabbi’ni unutması) içerisinde duruyorlar yazıklar olsun. İster bir kişinin, ister tüm insanlığın Kıyametini düşünün, ikisine birden sanki bir nefes kalmış gibi olaya bakmışlardır. Ben ikindi zamanın peygamberiyim demiştir. Yani güneş battı batacak!.. Yarın huzura çıkacağımız vakit hepimize çok yakın!.. Uzun vadeli birçok emele sahibiyiz. Bundan dolayı dünya telaşesi bizde gafleti oluşturuyor. Peygamber efendimiz bizlere yazıklar olsun diyor!.. Dünya telaşesi bizde ki Hakka kavuşmanın her an olabileceğini unutturdu. Şimdi Peygamber Efendimiz en çok Allah’ı seviyor ve ondan kokuyor bu korku tabii ki vahşi bir hayvanın kokusu gibi değil. Bizlerinde insanlara Allahtan korkmanın vahşi bir hayvandan korku şeklinde ki gibi bir korku olmadığını anlatabilmemiz gerekiyor.

…– Ey Allah’ın Resûlü! İçimizde iyiler de olduğu halde helâk olur muyuz, dedim? Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem :

– “Kötülük ve günahlar çoğaldığı vakit, evet” buyurdu…

Aslında bu hadisi bu kısım için söylenmiş olarak görebiliriz. İnsanlara doğruyu anlatmak insanları yanlışlardan korumak, insanlara yardımcı olmak ile ilgili bir hadistir. Hz. Zeynep validemizin aklı karışıyor. Şimdi içimizde iyiler olduğu vakitte helak olur muyuz? Şunu demek istiyor sen bizim içimizdeyken helak olur muyuz? Yâda Hz. Ebubekir, Hz. Ömer yanımızdayken helak olur muyuz? Günümüz için diyelim ki Mevlana yâda çok iyi bildiğimiz insanlar bizim içimizdeyken helak olur muyuz demek istiyor. Resulullah sav Efendimiz diyor ki eğer günahlar çok olursa helak olursunuz. Sizin içinizdeki kâmiller sizi kurtaramaz. Bir hadisi yorumlamadan ziyade Peygamber Efendimiz hadisi nasıl söyledi. Helak kelimesi ne anlama geliyor? Helak kelimesi bir şeyin yok olması demektir. Örneğin bir insanın ölmesi, zarar etmesi, toplumda fitne çıkması, iftiraya uğraması helaktir… Bunun bir sürü tarifi olabilir. Yani mevcuttan daha kötü bir durumun çıkması Helaktır.

Bu olay Ayette de vardır

Araf süresinde 155.

Mûsâ, kavminden, belirlediğimiz yere gitmek için yetmiş adam seçti. Onları sarsıntı yakalayınca (bayıldılar). Mûsâ, "Ey Rabbim! Dileseydin onları da beni de bundan önce helak ederdin. Şimdi içimizden bir takım beyinsizlerin işledikleri günah sebebiyle bizi helak mi edeceksin? Bu sırf senin bir imtihanındır. Onunla dilediğin kimseyi saptırırsın, dilediğini de doğruya iletirsin. Sen bizim velimizsin. Artık bizi bağışla ve bize acı. Sen bağışlayanların en hayırlısısın" dedi.

Helak olmanın manasını iyi anlamalıyız. Diyelim ki birine savaşta ölmek şehit olmak anlamında olabilir. Savaştan hicret eden kimse içinde hicret olabilir. Sonuç itibariyle kişi niyetine göre helakin sonucu yaşar.

Hadisleri okurken dinler çok dikkatli olmamız gerekiyor. Şayet bugün bir başbakan gibi önemli biriyle görüşecek olsak çok dikkatli davranırız. Peygamber efendimiz insin ve cinnin efendisidir. Bu yüzden her hadise gerekli dikkati vermemiz gerekiyor.

Lailaheillallah Muhammed ’un Resulullah var bunun doğurduğu bir kural, ahlak, edep var şayet buna uymazsak gerisi bizi kurtarmaz!

Son Düzenlenme Pazartesi, 12 Haziran 2017 21:35

NE İZLESEM

 
 

NE OKUSAM