32 FARZ

Yazan Ahmet ARSLAN Write on Cuma, 12 Mayıs 2017 Yayınlandığı Kategori Tasavvuf Okunma 1946 kez
Ögeyi Oylayın
(0 oy)

32 FARZIN ZAHİR VE BATIN

MANASINDAN DAMLALAR
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM

ABDEST

Abdestin 4 farzı vardır.

ZAHİRİ ABDEST:

1 - Elleri dirseklerle birlikte yıkamak
2 - Yüzümüzü kıl dilberine kadar yıkamak
3 - Başın dörtte birini mesh etmek
4 - Ayakları topuklarla beraber yıkamaktır.

ABDESTİN BATINI MANASI: 

Abdest temizlik demektir. Bir kişi zahirde nasıl, su ile abdest almadan namaz kılamazsa, manevi abdesti olmayan bir kişide, gönül mescidine girip namaz kılamaz. Zira abd kul demektir.

Dest ise, bir mürşidi kâmilin, kendisine tabi olan saliklerin, cehalet gibi, şirk gibi, nisbiyet gibi bütün gayriyetlerini temizleyen anlamına gelmektedir. Dolayısıyla da bir kulun, bir hak Mürşidine tabi olup manevi gönül temizliğini yaptırmasına abdest denir. Bir ayeti kerimede zikirle kalpler mutmain olur zira demirlerin pas tuttuğu gibi, kalplerde paslanır. Onun için kalplerin pasını zikirle temizlemek lazımdır.

Hasan Fehmi hz.leri divanında buyuruyor ki;


Abdest alan su ile onun dışı pak olur

Kalbi zikir olursa onun içi pak olur.

Bir odanın içinde bir süpürge olmazsa

Ona giren bir kişi bir daha girmez olur.


                        * * *


bir bardağın üstüne yaldız cila vursalar

necis olsa içinde suyu içilmez olur.

Pis sarayın içinde reisi cumhur oturmaz

Sultan sarayı denen içi dışı pak olur  

buyurmuşlardır.


                        * * *


1- Elleri dirseklerle birlikte yıkamak: Kişi her işini elleriyle işleyip, kendine nispet ettiği için, hakkın huzurunda şirk etmiş olmaktadır. Allah ise her günahı af eder fakat şirk(Allaha ortak koşma)günahını af etmez. Onun için saffat suresi ayet 96 sizleri ve sizlerin fiillerini yaratan Allah tır emri gereğince, kendine nispet ettiği fiilleri, idrakinde yok ederek, kendi elinden fiilleri işleyenin kudret eliyle Allah olduğunu bilip, amil olmaya gayret gösterdiğinde, manevi gönül ellerini yıkamış olacaktır.


2- Yüzünü yıkaması: Kişinin bütün sıfatları yüzünde olduğu için, kendisine nispet ettiği bu sıfatların Allaha ait olduğunu kabullenmesi ve mevsuf sıfatlarının Allahın olduğunun bilinci ile sıfat şirkinden de kurtulması, onun bütün sıfatlarının temizlenmesi demektir. Zira bu sıfatların sahibi Allah olursa, bütün sıfatlar gayriyette değil yaratılma gayesinde icraatını yürüteceğinden, hiç günahta işlememiş olacaktır.

3-4 Başın mest edilmesi ve ayaklarının da: En üst olan başımızdan en aşağı noktamız olan ayakucumuza kadar bütün vücudumuzun temizliği demektir. O da vücud vücudullah olduğunu idrak edip, tamamen şirklerden kurtularak, temiz ve pak olarak huzura çıkmaya hak kazanmış, yani Abdest almış olmaktır. Şu halde mukayyet olan bu âdemin ikilikten ve zannındaki şirklerden hak Mürşidinin himmetiyle kurtulup yıkanmasına abdest denmiş oluyor.

GUSÜL ABDESTİ:

Gusül Abdestinin üç farzı vardır.

ZAHİRİ GUSÜL ABDESTİ:

1- Ağzı yıkamak
2- Burnu yıkamak
3- Bütün bedeni yıkamaktır.


BATIN GUSÜL ABDESTİ:

Kendimize nispet ettiğimiz varlığımızın hakka ait olduğunu idrak edip zahir ve batın duygularımızla fenafillah olmaktır.


ZAHİR BEŞ DUYGUMUZ:  BATIN BEŞ DUYGUMUZ:


1-Görme                            1-Hissi müşterek
2-İşitme                             2-Hayal
3-Koklama                          3-Vehim
4-Tatma                            4-Hafıza
5-Dokunma                        5-Düşünmek

TEYEMMÜM ABDESTİ:


Gusül veya abdest almak için su olmadığı zaman, toprak ve benzerleriyle alınan abdesttir. Üç farzı vardır.


ZAHİR TEYEMMÜM ABDESTİ:


1- Niyet etmek
2-iki elini toprağa vurup yüzünü bir defa mesh etmek
3-tekrar ellerini toprağa vurup kollarını bir defa mesh etmektir.


BATIN TEYEMMÜM ABDESTİ:


İnanan bir kişi hak ve hakikati öğrenmek için bir hak mürşidi bulamamışsa, buluncaya kadar, daha evvel geçmiş evliyaların kitaplarını okuyarak amil olmasına teyemmüm denir. Bu abdest Mürşidi kamilin olduğu yerde hükmünü yitirmiş olur. Suyun olduğu yerde teyemmümün hükmü olmadığı gibi.  Zira her türlü müşkül sorulup, cevabı kâmilden alınır. Fakat kitapta ki müşkülü kitaba soramazsınız. Mürşidi kâmil diri olduğu için ölü olan gönülleri dirilterek temizler. Fakat bu âlemden görevini tamamlayıp ahrete göç eden eser sahibine ne soru sorulabilir, nede müşkül halledebilir.

ORUÇ:

ZAHİR ORUÇ:

Oruca başlama zamanı olan imsak vaktini bilmek ve orucun iftar vaktini bilmek, ayrıca bu evveli ile ahiri arasında yemek içmek ve nefsanî arzulardan uzak durmaktır.


BATINI ORUÇ:

 Oruç, uruç etmektir. Yani ikilik olan cehaletten, şirkten gayri olan her şeyden birliğe yükselmektir. İnsanın ikilikten kurtularak, günahsız olarak tertemiz şirksiz birliğe vuslatına oruç denir. Allah her günahı af ediyor şirk günahını hiç af etmiyor. Onun için hakikatte oruç birlikten ikiliğe çıkmamaktır. Allah kendisine ortak koşmamızı istemiyor. Dolayısıyla da kendimize nispet ettiğimiz, Efal, Sıfat ve zatımızın hakka ait olduğunu idrak etmemiz oruç oluyor. İşte oruç birlikte olmaktır. İkiliğe çıkarsak hakikatte orucumuz bozulmuş olur. Zahir orucumuz bozulmaz.

NAMAZ

Dışta ve içte olmak üzere 12 farzı vardır.


Namazın dışındaki farzlar


1- Hadesten taharet (Abdestsiz ve cünüp olanın gusül etmesi)
2- Necasetten taharet (Elbisemizin ve namaz kılınacak yerin temiz olması)
3- Setri avrat (erkeklerde diz altından göbek üstüne kadar, kadınlarda el ve yüzleri hariç, vücudun
örtülmesi)
4- İstikbali kıble (vücudun namaz kılarken Kâbe’ye dönmesi)
5- Vakit (Namaz vaktinin girmesi)
6- Niyet (kılınacak namaz hangi vaktinse ona niyet etmek)


NAMAZIN İÇİNDEKİ FARZLARI:

1- Tekbir almak (Allahü ekber demek)
2- Kıyam (Ayakta durmak)
3- Kıraat (Kuran okumak)
4- Rükû (Belimizi bükmek)
5- Secde (Başımızı 7 azamızla yere değirmek)
6- Kaide-i ahire (Teşehhüd miktarı oturmak, Ettehiyatüyü okuyacak kadar)

NAMAZIN BATIN MANASI:

Namaz müminin miracıdır. Miraç ise Allah ile beraber olmak ve konuşmaktır. Bir kişinin Rabbi ile konuşabilmesi için, kesif olan kendi varlığını hakka verip, idrakindeki letafet varlığı ile Rabbi ile rabbini bilmesi ve görmesi mümkün olacaktır. Yoksa, kendisinin Rabbine namaz kılması şirk olacağından, kuranı kerimin maun suresindeki: Feveylül lil musalline elleziyne hüm an salatehüm sahun ayetinde gafletle namaz kılanların, namazlarının suretlerine çarpılıp kabul edilemeyeceğini bildirmektedir. Bu namazın namaz olabilmesi için, evvela namazın dışındaki farzları bilip yapması lazımdır.


NAMAZIN DIŞINDAKİ FARZLAR:

1- Hadesten Taharet: cehalet ve şirk gibi gönül pisliği ve manevi cünüp olan bir kimsenin, bir Mürşide kâmile gelerek, nefis terbiyesini yaptırması lazımdır. Nasıl hamama giden bir kişi, kirli elbiselerini dışarıda bırakıp içeriye girerek, güzelce terleyip kirlerini temizler, sonrada sıcak bir su ile yıkanıp dışarıya çıkarken yeni temiz elbiselerini giyerek topluma katılırsa, aynen Rabbinin huzuruna çıkacak bir kişininde böylece temiz olması lazımdır.


2- Necasetten Taharet: Elbisenin temiz olması demektir. Yani şeriatı ahkamiye tam olacaktır. Hakikatte elbise şeriattır. Mutmain olmuş Muhammedi sıfat elbisesini giymeyen Rabbi ile konuşamaz. Namaz kılınan yerin temiz olması ise, tahsil ettiği yolun ve Mürşidin şeriat ve hakikatinin tam olmasına dikkat edecek hiçbir Mürşid, kuranı kerim ahkâmı ve sünneti seniye dışında bir tevhit telkininde bulunamaz. Bulunuyorsa buna katiyen itibar edilmemelidir. Yoksa şeriat ve hakikatsiz bir kâmilim diyenden, salikin gönül mescidinde namaz kıldırması zuhur etmez. Kelamı kâmilim diyenlere itibar edilmemelidir.


3- Setri avrat: Erkeklerde yani erliğini bulmuş, kendi varlığını hakkın varlığında yok ederek, Mutu kable ente mutu sırrına ermiş, cenabı hakkın vahdaniyet sırrını zevk etmiş olanların, İnsanların çoğalma yeri olan diz kapağı ile göbek üstü, yani hakkın zat sırlarını ehli olmayanlara ifşa etmemesi demektir. Kadınlarda ise, el ve yüzleri hariç bütün vücud mahrem yerlerinin örtülmesidir. Kadın sıfat olduğu için, bütün fiiller sıfatlardan tecelli etmektedir. Toplum cenabı hakkın bütün sıfatlarından zatını ilan edilişinin sırlarını ehli olmayanlara söyleme ve gösterme demektir. Yoksa bir kadının efendisi olan nikâhlısına mahrem yerlerini göstermesi helaldir. İşte ariflere her şey ayan ve helal, cahillere ise her şey perdeli olduğu için haramdır. Allah bile, bu kâinat ta esma ve sıfat ilmi ile kendini gizlemiştir.


Yoksa arifler, sırrı Yezdan gözü ile her şeye nazar ettikleri için hep onu görürler.


4- İstikbali Kıble: Nasıl zahirde yüzümüzü Kâbe’ ye çevirerek namaz kılıyorsak, batında da bir salikin gönül yüzünü hak Mürşidine dönerek, her ne telkinde bulundu ise, ne bir fazla ne bir eksik olmamak şartıyla teslim olup harfiyen ona tabi olması lazımdır. Mürşidine sevgi ve teslimiyeti nispetinde o salik vuslat bulacaktır.


5- Vakit: Mürşid-i Kamile intisap edecek kişinin, akıl bali olması lazımdır. Ceseden isterse 60 yaşında olsun. Kendi eksikliğini kabul edip, kendi insanı asliyemi bulmam gereklidir diye eksikliğini kabullenmesi lazımdır.


6- Niyet: Bir insanı Kamil’e gitmenin gayesini bilmesi, yani neyi aradığını bilmesidir. Ne için Kamile gitti. Nefsini bilmeyen Rabbini bilemez. Bu âleme nereden geldim, niye geldim, nereye gideceğim. Laikiyle Allaha kulluk yapmak istiyorum nasıl bunu başarabilirim, gibi kendisinin eksikliklerini kabul ederek, bunları bir hak Mürşidinden öğrenme niyeti olması lazımdır.

NAMAZIN İÇİNDEKİ FARZLAR: 


1- İftida Tekbiri: Allahu ekber denilebilmesi için, Adem ve alemde Allahın faili mutlak olduğunu idrak ve Şuhut edilmelidir. Bu idrakten mahrum olarak iftidah tekbirini bir kişi söylerse, taklitten ibaret olduğu muhakkaktır. Onun için mukayyet olan bu alemde, Allahın efalinden, sıfatından ve vücudundan başka hiç bir şey görmeyen bir salik elbette Allahın bu yüceliğini kabullenişi ile Allahu ekber diyecektir.işte bir kişi hakiki yaşama böyle başladığı gibi,namaz olan miracına da buradan başlamış olacaktır.kendi varlığını ihtiyari olarak hakkın varlığında yok etmeden,Allahu ekber elbette denilemez.


2- Kıyam: Allah gizli bir hazine idi, bilinmekliğini murat etti. Bu halkı halk edip, fiilleriyle zahir oldu. Onun için namazda ayakta durmamız, Allahın fiilleriyle faili mutlak olduğunu ve zahiren açığa çıkmasını remzetmektedir. Bu âleme baktığımızda, zerreden küreye kadar her mahzarda açığa çıkmasını görmekteyiz. Nur suresi ayet 35 Allah yerlerin ve göklerin nurudur buyurulduğu gibi.


3- Kıraat: İşte bu açığa çıkmış olan fiillerin mahzarlarından, cins ve rengine göre ayrı ayrı her tecellinin okunmasından ibarettir. Zira kıraat kur an okumaktır. Ehli muvahid de, ister kendine, isterse âleme baktığında kitabı Furkan’daki(sıfatlar âlemindeki çeşitli fiil tecellilerin zuhurunu)okuyacaktır. Bu sıfatlardaki çeşitli fiil tecellilerini okuyamıyorsa hakikatte kıraat yapmamıştır.


4- Rüku: Namazda belimizi yarıya kadar bükerek 3 defa sübhane Rabbiyel aziym diyerek gördüğü fiillerin vücudunun olmadığını, her fiilin mutlaka sıfatlardan tecelli ettiğini, bu sıfatlarında vücudu olmadığı için,tecelli edenin Rabbi olduğunu,fakat bu sıfatlara benzemediğini şuhut ederek ikrar etmesidir.sıfatlardaki aziym olan bu tecellilerini görmeyen bir kişi,teşbih yaparsa görmeden ve bilmeden söylediği sübhane rabbil aziym sözü taklit olur.


5- Secde: Vücudumuzun en üst azası olan başımızı nasıl ayak seviyesindeki yere kadar tenezzül ederek zahiren koyuyorsak; hakikatte da kişi kendine nispet ettiği bütün varlığını yok ettiğinde hakka yaklaşmış olur. Zira kulumun bana en yakın olduğu an secde anıdır h.ş.buyurulmuştur. Seyyit Nizamoğlu hz.lerinin bir ilahisinde;


kıyamın rükuun sücudun, kamusu mahvetmek içindir vücudun
Eğer bu üslup ile olmazsa ibadet,ona derler hemen bir kuru adet.
Dediği gibi, Namazda kıyamda nispet fiillerimizden, Rükuda nispet sıfatlarımızdan, secdede nispet vücudumuzdan geçerek, fiil fiilullah, sıfat sıfatullah, vücut vücudullah olduğunu idrak edersek,namaz kılan,Namaz ve Namaz kılınanın birliğini kişi kendinde göreceği için miraç yapmış olacaktır.


6- Kaide-i Ahire: Ettehiyyatü okumak veya okuyacak kadar bir zamanda oturmaktır. Çünkü namazın bütün kıyam, rükû ve secde tecellilerinin toplanarak, kişinin Rabbine, bütün dualar, senalar, tesbih ve hamd edişini arz ettiğinde, Rabbi de cevaben ona selamım, selametim, bereketim ve bütün mutluluğum senin üzerine ve Alinin üzerine olsun demesiyle, Meleklerinde buna şahit olmaları nedeniyle Allah birdir Hz. Muhammed onun kulu ve Resulüdür demeleri miracın ulviyetini cem etmiş oluyor. Zira Allahın zatının sıfatlarına tecellisi, sıfatlarının da kemal atı ile fiilleri zuhura getirip okunması ve bu fiil tecellilerinin failini idrak etmesi miraç olmuş oluyor. Çünkü Miraç Allah ile görüşmektir. Salik namaza durduğu andan itibaren, Rabbi ile konuşmaktadır. Kişi subhanekeyi okumakla vücud ülkesindeki Cebrail ile sübhaneke Allahümme ve bi hamdik dedi.Mikail ile vetebareke kesmük dedi.israfil ile ve teala ceddük dedi.Azrail ilede vela ilahe gayrük diyerek kendine nispet ettiği, Efal,sıfat ve vücudunu ihtiyari olarak yok edip hakkın olduğunu anlayınca,şirklerinden kurtulduğu için, Miraç olan hakla görüşmeye hak kazanmış olur.ondan sonra besmele ile birlikte 7 ayet olan Fatiha suresini okumaya başlar. Bu Fatiha suresinin yarısı hakka ait yarısı da halka aittir. Bismillahirrahmanirrahim birinci ayet olup, Ahadiyet mertebesinden, Ademe ve Aleme, bismillah zat, Rahman sıfatları, Rahim Efali ilahisiyle tecelli ederek, yalnız hamd alemlerin Rabbına ait olduğunu ve uluhiyete Allah adının Rab, Rahman, Rahiym ve Malik esmalarından dahi yüce olduğunu bildirmektedir. Buraya kadar hakka ait olan bu ayetler, iyyakenabüdü ve iyyakenastain de, kulla hak arasında sır olup iyyakenabüdü ile yalnız ona ibadet edileceğini, ibadet ise Allahı tevhid ederek yani kendi nispiyetlerimizden kurtularak fenafillah olmakla mümkün olduğunu, yalnız senden yardım isteriz ise, iyyakenastain diyerek yokluğunun idrakinde olan bir salik, hakkın her an ayrı bir tecellisine yardımcı olarak zuhura getirmesidir. Zira kul olmazsa, hakkı kim zuhura getirebilir. Bundan sonra kul ihtinas sıratel müstakim der. Doğru yol tevhid yoludur. Beni tevhid yolu olan bu karşılıklı konuşma ve bütün tecellilerini seyretme zevkinden ayırma demektedir. sıratellezine enamtealeyhim gayrül mağdubi aleyhim veladdalin ile doğru yol olan tevhid yolunda peygamberler ve evliyalar gibi sevdiklerinden eyle, dalalet ve sapıklardan eyleme, demektedir. Zira bir salik kâmilinin verdiği emanetleri bırakarak kendi zevkini tercih etmeside delalette olduğunu gösterir. Zammı sureden sonra rükuya varılıp 3 defa, sübhane rabbiyel aziym naksan sıfatlardan münezzeh olan Rabbim, Efali ilahiyesiyle, sıfatı ilahiyesiyle, zatı ilahiyesiyle aziymdir, yücedir. Kulun dilinden bu tesbihata hak teala cevaben, semi Allahülimen hamide diyerek Allah kulunun hamdini işitti der. Kulda buna cevaben doğrularak Rabbena lekelhamd hamd yalnız Rabbima mahsuzdur diyor. Dikkat edilirse, bu söz fiilin remzettiği kıyamda denmektedir. Zira kelam fiille zuhur etmektedir. Allahü ekber diyerek secdeye varılıp 3 defa sübhane Rabbiyel ala yani Rabbim noksan sıfatlarda münezzeh olup aladır yücedir denir. Zira kulumun bana en yakın olduğu an secde halidir.denmiştir.kul bu ifadeleri elbette duyduğu ve gördüğü bu yüceliklere vakıfsa doğru söyler. Yoksa hiçbir şey görmeden söylüyorsa elbette taklittedir. Kişi bu söylediklerinin doğruluğunu kendisine sorsun. Zira kişi nefsini bilicidir. Bu namazdaki sözlerin şuhudu olmadan taklidi söylüyorsa, Mürşidi kâmilin verdiği Şuhut ve rabıtaları kullanmıyor demektir. Daima kendisini muhasebeye çekerek bu eksiklerini izale etsin. Çünkü bu şekilde manevi miracın ifası mümkündür. Buda mürşitsiz olmaz. Kul birinci rekâtta hak için kıldığı bu namaz ile kendi varlığının olmadığını, kendi diye zannettiği varlıkların hakka olduğunu idrak etmekle bir rekât namaz kılmış oldu. İkinci rekâtı ise hak Teala, yok olan kulun varlığında tecellisiyle hakkın zuhura gelmesidir. Şu halde namaz müşterek kılınmaktadır. Hakkı zuhura getirecek bir mahzar olmazsa, tek başına açığa çıkmıyor. Kulun da kendi varlığı olmadığı için hak olmazsa bir şey yapamıyor. Şu halde namaz birinci rekatte kulun kendi varlığı olduğu için, kendi varlığını yok edesiye kadar ki tahsil ve idrak nedeniyle kulun Rabbine yükselerek miraç yapması, ikinci rekâtta kulun varlığı kalmadığı için kul olan hakkın sıfatlarından kemalatıyla zuhura gelmesinede ikinci rekât diyoruz. Zaten namazda bir tecelli ilahiyedir. Yeter ki bunu idrak edip yaşayalım. İşte böyle bir zevkle, namaz kılan, namaz ve namaz kılınan üçlemesinin birliği ile cümlemize miraç yapmayı Rabbimiz ihsan eylesin.Yalnız vakit namazlarında değil, günümüz ve ömrümüzde bir namaz olması hasebiyle selatü daimin olan şuhut ve müşahade ile yaşam nasip etsin. amin.

HAC:

Haccın 3 farzı vardır. Bunlardan zahiri olanları :


1- İhrama girmek (İki parça bezden ibaret olan kefene girmek)
2- Arafatta vakfaya durmak (Arafat denen yerde kıbleye doğru gönerek ayakta dua etmek)
3- Kabeyi tavaf etmek (kıblemiz olan kabeyi muazzamayı 7 defa tekbirlerle dönmek)


BATIN MANASI:

Hac ziyaret demektir. Zahirde, nasıl belirtilmiş günlerde hüccac Allahın zatını remzeden kabeyi muazzamayı ziyaret ediyorsa, hakikatte de sıfatlarımızın zatımızın zuhuru ile var olduğunu, zatsız sıfatların mütealasının bile olmayacağını, cenabı hakkın her an ayrı tecellisinin zevki ile bizlerin zevkidar olmamıza denir. Zat olan bir Mürşidi, sıfatları olan saliklerin onu ziyaret ederek, ondaki sırları tahsil edip kendilerindeki irfaniyet ve kemalatın onun kemalatı olduğunu, kendilerinden duyan, gören, bilenin onun olduğunu idrak ettiğinde, o kişi haccı ekber olmuş olur. Zaten kişinin duyması, görmesi, ilmi ve her türlü kendine nispet ettiği varlığı Rabbinindir. Kendi cehaletinden, bunları görmesine ve idrak etmesine engel oluyordu.


1- İHRAMA GİRMEK:

Bir kişinin kendi nispiyet, cehalet ve şirklerinden kurtularak Fenafillah(Allahta ihtiyari olarak yok olma)olması demektir. Zira ihrama giren bir kişi, nasıl bir böcek öldüremiyor, yeşil bit ot bile koparamıyorsa,ihtiyari bir ölümle ölmüş olanda manevi olarak kendine ait hiçbir şeyi olmadığı için bir şey yapamaz.çünkü kendine nispet ettiği Efal, sıfat ve vücut varlığının hakka ait olduğunu idrak etmiştir.yani Mutu kalbe ente mutu Hş. Ölmeden evvel ölme sırrına vakıf olmuştur.


2- ARAFATTA VAKFAYA DURMAK:

Arafat halka ve hakka vakıfiyet demektir. Kendi nispiyet ve şirklerinden kurtulan bir kişi, ihtiyari olarak hakkın varlığı ile var olunca, elbette bu hadisat denilen bu adem ve alemde, Allahın Efal, sıfat ve zat tecellisine arif olup,bu 3 tecelliyide kendinde ve kendinide alemde görmesi,arif olmasıdır. Bakara suresi ayet 115 velillahül meşriku vel mağribu feeynema tüvellü fesemme vechullah innallahü vasiun aliym (doğuda, batıda Allahındır. Siz başınızı ister doğuya ister batıya çeviriniz, Allahın yüzü oradadır).Ayetine mahzar olur. Huccacın Arafatta nereye bakarsa baksın zahirde bile beyaz çadırdan ve beyaz ihrama bürünmüş,huccactan başka bir şey görmesi mümkün değildir.işte arifde hakkın vechinden başka bir şey göremez haline gelmiştir.ayakta vakfa ise,durarak Allahın gizlilikteki tecellilerinin fiilleriyle açığa çıkarak fiillerini gösterdiği gibi,ayakta durmak ve dua etmekte,kesretteki bu sıfatların fiillerinin zuhurunu istemesidir.yani bir olan Ruhun,namütenai olan bu mahzarlardan kemalatıyla sıfatların fiillerini istemektir.


3- KABEYİ TAVAF ETMEK:

Kendimize nispet ettiğimiz 7 sıfatı subudiyeyi hakkın varlığında yok ettikten sonra,7 sıfatın hakkın 7 sıfat mahzarından tecellisini istemektir. Çünkü bir hadisi kudside; kulum bana nevafille yaklaştığı zaman, onun görmesine göz, duymasına kulak, konuşmasına dil ve bütün aza ve cevahiri ben olurum.benimle görür,benimle duyar,benimle konuşur denilmektedir.işte Mürşidinin himmetiyle,bir salikte,evvela şirklerden kurtulup kendi varlığını hakkın varlığında yok ederek,ihrama girmiş olur.sonra hakkın varlığı ile var olup,kendinde ve her şeyde onu gördüğü için Arif olur.sonrada zerreden küreye kadar,her şeyde hakkın zuhurunu müşahade edip,bütün sıfatların farkıyla zevkidar olursa,laikiyle hac etmiş olur.Allah bütün isteyen kardeşlerimize nasip etsin.amin.


4- ZEKÂT


ZAHİRİ MANASI:

Zengin olanların malının kırkta birini fakirlere vermektir. Zenginlik iki türlüdür. Ya maddi zenginlikle olur. Malınızın kırkta birini fakirlere verirsiniz. Veya ilmin zenginliğine sahip olanlar ilminin zekâtını bilmeyenlere öğretmek suretiyle olur.


BATIN MANASI:

Malın ve ilmin zekâtı olduğu gibi, vücudumuzun da zekâtı vardır. Cenabı Allahın bize lütfettiği bu sıfat ve azalarımızın sıhhatte oluşu ve arızasız olması, en büyük zenginlik değil midir? Vücudumuz dediğimiz, Efal, sıfat ve zatımızı kendimize nispet ediyorsak, bunları sahibi olan cenabı hakka vermek zekâtımız olacaktır. Biz anladık ki kendimize ait hiçbir şeyimiz yok. Bizdeki bütün varlığın hakkın olduğunu vakıf olduk. O zaman zaten zengin olan Allah tır. Bütün sıfatlarımızdan, yani gözümüzden ibretle hakkın görmesi, kulağımızdan hakkın duyması, dilimizden hakkın söylemesi v.s.bu aza ve sıfatlarımıza böyle tecelli ediyorsa, zaten zengin olan Allah, fakir olan kul olduğu için sıfatlarına zekâtını veriyor demektir. Fakat biz kendimize soralım, bu sıfatları yaratılma gayesinde kullana biliyor muyuz? kullanamıyorsak zekatı vermiyoruz demektir.

5- KELİME-ŞEHADET


ZAHİRİ MANASI:

Eşhedienlailaheillallah Muhammederresulullah(şahadet ederimki Allah birdir. Hz. Muhammed onun Resuludur. Bunun iki rüknu vardır. Dil ile ikrar kalple tasdiktir.


BATINI MANASI:

İnanan bir kişi bunu ancaksın, orucun, namazın, haccın ve zekâtın Şuhut ve sırlarını bildikten sonra yapabilir. Zaten Arapça da, savm, selat, hac, zekât ve kelimeyi şahadet şeklindedir. Bir muvahhit orucun sırrı olan fenafillah olmadan hakikatteki namazı kılamaz. Allahın zatının sıfatlarına tecellisi olan birlik ve onunla konuşmak olan, namazı kılmadan da haccın sırrı olan kâmilin her varlıktaki ziyaretini, şuhutla idrak etmeden, zatının sıfatlarından her an ayrı şan tecellisindeki irfaniyeti ile ibretle görmeden, hac yapamaz. Hac yapmayanda manevi zenginliğin idrakinde olmadığı için zekâtta veremez. Bu saydıklarımızın manevi şuhut ve zevkine sahip olmayanda, şahitlik yaparak kelimeyi şahadet getiremez. Getirse bile taklit olur. Bu sırra binaen hakikat ehli, oruç tutmayan namaz kılamaz, namaz kılmayan hacca gidemez. Hac yapmayanda zekât veremez. Zekât veremeyen de şahitlik yaparak Allah birdir Hz.Muhammed onun kulu ve resuludur demesi taklittir demişlerdir.

İMAN

ZAHİRİ MANASI:

İnanmaktır. Kime inanılacaktır?


1- Allahın birliğine
2- Meleklerine
3- Kitaplarına
4- Peygamberlerine
5- Kaza ve kaderin Allahtan olduğuna iman
6- Ahiret günü olan öldükten sonra dirilmeye iman etmektir.


BATINI MANASI:

1- ALLAHIN BİRLİĞİNE İMAN:

Herkes Allahın bir olduğunu söyler. Üç, beş diyen zaten yoktur. Onun için itikadın tam olması gereklidir. Herkes zanda, bilinçte, hayalde, Allahın zat ve mutlakiyet yönünü düşünerek bir demektedir. Bir hadiste Allahın zatını düşünmeyiniz diye bizlere ikaz vardır. Hala ne için onun zatını düşünmeyiniz dendiği halde, onu zanda, hayalde aramaktayız. Cenabı Allah, la ilahe demekle zanda ve hayalde Allah olmadığını, onun zandan hayalden münezzeh olduğunu söylüyor. Sen onu hala sıfatlarında değil de idrak edemeyeceğin zannında arıyorsun. Hem onun zatının yanında başka bir zat var mı ki onu hala düşünüyorsun. Allahın zatına iman et ve teslim ol. Ona sıfatlar yönüyle de, tahsil et ve şuhutla yaklaş. Hadid suresi ayet 3 de evvel de o, ahirde o, zahirde o, batında o olan vahdaniyeti ile şuhut ve müşahede ile zevk ederek, zan ve hayal vadisinden artık çık. Madem Allah ben zahirim diyor, neden onu sıfatlarındaki kemal atıyla şuhut ve müşahede etmeye çalışmayalım. Mukayyet olan bu alem ve ademde, efali ilahiyesi ile,sıfatı ilahiyesiyle, vücudu ilahiyesiyle bu mülk benimdir demektedir. İşte Allahın bu 3 tecelli yüzünü şuhut edenler Allah birdir diyebilirler. Çünkü onların kulakları duymuş, gözleri onun her sıfattan zatını ilan edişini görmüş, kalpleri de tasdik etmiştir. Yoksa kulağın duymadığını, gözün görmediğini kalp hiçbir zaman tasdik etmez. Onun için evvela zandaki, hayaldeki itikatımızı düzeltmemiz lazımdır. İtikattaki mezhebimiz imamı “Maturi” dir. Onun itikat tarifi ise, Allah zanda değil, mukayyet olan bu hadisatta, efalin failini, sıfatların mevsufunu, vücudun mevcudunu tevhid ederek, Allah birdir diyor. Bunu böyle diyebilenler, hakikaten Allah birdir demişlerdir. Yoksa diğerleri taklittir.


2- MELEKLERE İMAN:

Arabçada Melek kuvve demektir. Kuvvet demektir. Her sıfattan tecelli eden fiiller birer kuvvetle gelmektedir. Arifler bu tecelli eden fiillerin meleklerle zuhurunu görür ve bilirler. Görmüyor musunuz, gökyüzünden inen her yağmur taneciği birer melaike ile yere kadar iniyor, ayrıca her meleğe ikinci bir indirme görevi verilmiyor. Zira sıra gelmiyor ki verilsin.


3- KİTAPLARA İMAN:

100 Suhuf ve 4 büyük kitaptır.
10 suhuf Adem a.s.a
50 suhuf Şid a.s.a
30 suhuf İdris a.s.a
10 suhuf İbrahim a.s.a indirilmiştir.

Hepsi 100 suhuf etmektedir.


Âdeme indirilen 10 suhuf, zahir ve batın olan Âdemdeki 10 duygunun sırlarına vakıfıyettir. Şid a.s.a 50 suhuf indirilmiştir. Şid hediye ve başkalarını irşad eden kulluğun idrakı olup, tevhidin fark mertebesindeki 5 sırrın 10 zahir ve batın duygusu ile icraatını gösteren demektir. İdris a.s.a 30 suhuf indirilmiş olup oda, Efal,sıfat ve zatın 10 duygu ile zevkine ermiş ve cennette hulle biçmek suretiyle ümmeti Muhammede hizmet etmektedir.İbrahim a.s. ise,10 suhuf kitap indirilmekle,5 manevi vücudun yani hafi,Ruh,Nefs,Kalp,Sırı zahir ve batını ile tevhid yaparak tevhid babası olmuştur.cenabı hak ona halilim yani dostum buyurmuşlardır.

4 kitap ise:


1- Zebur Davut a.s.a
2- Tevrat Musa a.s.a
3- İncil İsa a.s.a
4- Kuranı kerim Hz. Muhammed a.s’a indirilmiştir.


Günümüzde Davut a.s.a indirilen Zeburun ümmeti kalmadığı için, Zebur ve Tevrat bir olmuştur. Buna tevhide teşbih dini diyoruz. Çünkü musevilikte, kesretteki bu âlemde teşbihat olarak cenabı hakkın tecellilerini şuhut ediyoruz. İsa a.s.a İncil kitabı indirilmiş olup, tenzih mertebesinde peygamberliğini ilan ettiği için buna da tenzih dini diyoruz. Hz. Muhammede inen Kuranı kerim bünyesinde, tenzih ve teşbih dinlerini cem ettiği için, buna da tevhid dini denilmiştir. Bunlar afakı tabirlerdir. Enfusi olarak insan vücudunda bunları okuyup zevk edebiliriz. Ruhumuz tenzih sıfatlarımız teşbih ve canla tenin bir esma alarak görünmesi tevhiddir.


4- PEYGAMBERLERE İMAN:

Kuranı kerimde 28 peygamber ismi geçmektedir. Kuran ise 28 harften ibarettir. Bunlarında her birinin manevi sırları vardır. Her harf bir peygamberi bildirmekte ve bu aleme gelen bir ademde,28 meratibi ilahiyeyi geçerek insanlığını bulmakta ve 28 peygamberin her mertebedeki davetini görmektedir. Muhiddini Arabi Hz.leride zahir ve batın olan bu adem ve alemde,8 sıfatı subutiye ile hakkı her mertebede zevk etmek peygamberlere iman olarak buyrulmuştur.


5- AHİRET GÜNÜNE İMAN:

Ölüm 3 türlüdür.


a) İzdirarı ölüm: Elbette fiziki benimizle bir gün bu âlemden göçeceğiz. Buna her canlı muhataptır. Buna izdirarı ölüm diyoruz.


b) İhtiyarı ölüm: Buda kendi istek ve arzumuzla bir Mürşidi kâmilde tahsil ederek, ölmeden önce ihtiyari bir ölümle ölmeyi sağlamaktır. İhtiyari bir ölümle ölmeyi bilenler, Ahirette dirilince, ebedi ölümsüzlüğü bilecek ve göreceklerdir. Aşıkların ölmediğini onlar için ölümün bulunmadığı, ölenlerin ise, bedensel hayvani unsurumuzun olduğunu, hayvanlık hasletlerinden kurtulanların ölmeyeceklerini görüp bileceklerdir.


c) Her nefeste ölüm: Ehli ariflere göre her nefeste nefesini verdiğinde öldüğünü, her nefes alışta dirildiğini bilen ve zevk edendir. Ölümden sonra iman ehli hemen Rabbine kavuşacaktır. İman ehli olmayanlar ise, yer çekimine muhatap olarak cemadata, oradan nebadata, oradan hayvanata intikal ederek kör dönemeçte kalacaklardır. Bunlar cehennem azabına duçar olanlardır.


6- KAZA VE KADERE İMAN:

Cenabı Hakkın ilmi zatiyesindeki malumata kaza, Allahın fiil kudretiyle vücud bulmasına yani zuhura gelmesine de kader denir. Allah âlim biz malumuz. Bizim malumluğumuz nispetinde Hak bizden tecelli ettiği için, her ne tecelli ediyorsa, biz ona göre onun istidatını ne olduğunu görür ve biliriz. Her ne olursa olsun, kişinin kendi istidadı gereği olduğunu bilmesi lazımdır. İşte hayat sahibi olan Allah ilmi ile her şeyi biliyor, bir şeyi murat ettiği zaman ilmini iradesinde, iradesini de kudretiyle açığa çıkarmasına meşiyeti ilahi diyoruz. İşte zatı malumatı bu saydığımız meşiyet tahtında kaderiyle bilinmiş oluyor. Sonunda da şehadet ederim ki Allah birdir Hz Muhammed onun kulu ve Resuludur. Diyoruz. Görüldüğü gibi saydığımız bu altı şartı bilip görmeyen şahitlik yapamıyor. Yapıyorsa taklit yapmaktadır. Onun için iman ehli olabilmek mutlaka bir Mürşidi kâmilden bunları tahsil etmekle mümkündür. Yoksa kişinin ömrü taklit ve yalancılıkla geçer. Rabbimiz cümlemize bunları görmek ve bilmek ihsan eylesin.

Âmin.                                                                                      

                                                                                                                                                                                                                                                                                       Ahmet ARSLAN
                                                                                                                                                                                                                                                                                             Şubat 1998

Kaynak:http://salihlimelamilerdernegi.com/

Son Düzenlenme Pazar, 14 Mayıs 2017 00:55

NE İZLESEM

 
 

NE OKUSAM