Hayatımızda önder olarak kabul ettiğimiz kişiler kimler ? Onlardan neler bekliyoruz? Keramet sahibi olmaları yeterli midir? Amacımız onlar gibi mi olmak ? Ne derlerse desinler sorgusuz sualsiz kabul etmek mi gerekiyor? Allah bu inandığımız doğruların neresinde ?
Sorular sorular sorular..
Rabia birgün Hasan"ın evinin önünden geçiyordu. Hasan"ın gözyaşları Rabiya"ya dokundu, yağmur suyu sandı, sonra bildi ki Hasan'ın gözyaşıdır.
"Ya üstad! Gözyaşını sakla. Halk görmesin ve riyadan da emin olasın." Dedi. Bu söz Hasan'a ağır geldi. Birgün Rabia'yı su yanında gördü, seccadesini su üstüne bıraktı.
"Ey Rabia ! Gel iki rekat namaz kılalım" dedi.Rabia da seccadesini havaya bıraktı ve üstüne binip:
"Ey Hasan ! Senin işlediğini balık, benim ettiğimi de sinekler eder. İş bu ikisinde değil, işe meşgul olmak gerektir!".
Peki liderlerimizin, üstadlarımızın önder kabul ettiğimiz kişilerin yazdığı kitaplar diyeceksiniz. Kuran’dan kendi anladığı birkaç ayeti , hadisi yada diğer kutsal kitaplardan alınan birkaç cümle ile düşüncelerine delil göstermeden pek öteye gidemiyor malesef...
Günümüz modern dervişlerin diğer düşünürlere karşı tutumuda bir başka konu. Kendi düşüncesine sahip olmayan herkesi yada kendi, üstadına,hocasına,şeyhine inanmayan diğer herkesi cahil geri kalmış olarak görmek, ötekileştirme tutumları...
Peki ne anlatmak istiyorsun? Kafamız çok karıştı diyebilirsiniz. Bir örnekle bakış açısının çeşitliliğini anlamaya calışalım.
Elimizde bir masamız olsun ve bir kaç kişiden masaya bakıp o anda masa ile ilgili yorum yapmalarını isteyelim.
Bu masaya bakan bir kişi tahtadan yapılmış dört ayaklı bir cisim diyecektir.
Diğer bir kişi siz bunu tahta olarak görüyorsunuz ama aslında atomlardan oluşmuş bir yapıyada sahiptir.
Diğer bir kişi hayır atomlardan değil salt enerjiden oluşmuş bir yapı diyebilir.
Bir başka kişi ise hayır sadece beynimizin oluşturduğu bir görüntüden ibaret .
Diğer bir kişi ise hayır Allah’ın ilminde var edilmiş bir hayaldir.
Bu söyledikleriniz de öyledir diyecektir. Bunun gibi sadece bir masadan bile belki de yüzlerce farklı görüş çıkacaktır. Asıl problem ondan sonra başlıyor.
Hemen hemen herkes kendi düşüncesinin kesin doğru olduğu yönünde ayetler hadisler bilimsel veriler ortaya koyacaktır.
Hepside yeterli delil öne sürecektir. Ve kimi dinlersniz ona hak vereceksinizdir. Diğer görüşlere de inanmamanız gerektiği konusunda birçok fikir öne süreceklerdir.
İnsanlar neden sadece bir doğrunun peşinde? Neden bir doğru olmak zorunda? Her şey siyah–beyaz yada evet-hayırla cevaplamayı bırakalım. Aslında bir cümle daha olması lazım hem evet hem de hayır yerinde bir cümle olması lazım bize göre.
Nasreddin Hoca'nın ünlü bir fıkrası vardır:
Kadılık yapmakta olan Nasrettin Hoca, davalıyı dinler ve "Haklısın" der. Davacı hemen atılır ve olayı uzun uzadıya anlatır. Hoca, ona dönerek "Sen de haklısın" deyince yardımcısı ikaz etmek zorunda kalır: "Hocam ikisine de haklısın dediniz. Bunlardan biri haksız olmalı." Hoca'nın cevabı hazırdır: "Doğrusu sen de haklısın."
Severek, düşünerek, dinlenerek, anlayarak ,bir yaşam sürmek çokmu zor.
Rabia-i Adeviyye sormuşlar;
"Şeytanı düşman tutar mısın?"
"Yok."
"Niçin?"
"Şunun için ki Rahman sevgisi içimde öyle dolup durur ki şeytan düşmanlığı sığmaz."
Keskin doğrularımızı ne zaman gerçek evrensel doğrularla değiştirmek için çaba sarf edeceğiz. Vücudumuza , genetiğimize,bilincimize, duygularımza, çevremize bulaşmış bu hastalıklı düşünce yapsından ne zaman kurtulacağız??
Bir birimizi yargılamak, yok etmek için mi var edildik acaba, ne dersiniz?
Dua ve Himmetle
Vesselam....
14.09.2012
Mehmetsirin