Ancak ibadetlerin uygulanması açısından İslam ile diğer dinler arasında ciddi farklılıklar bulunmaktadır. Örneğin sufi "zorunlu konuşma dışında tüm zamanının zikirle geçir" düsturuna uygun hareket eder.
Zikir, Kuran'da sıkça "adımı zikredin" uyarısından kaynaklanır. Tasavvuf inancına göre bireyler Allahın esma özelliklerinin değişik terkipleriyle var olmuşlardır. Dolayısıyla her kişi kendine özel Allah esmalarının terkibinden oluşmuştur. Zikirde amaç, esma özelliklerinin gücünü sözcük tekrar ile arttırarak Allah'a yaklaşmaktır. Bu amaç için beyin kullanılır. Artan beyin kapasiteleri insanı Allah'a yaklaştırır.
Bunun terside doğru olması gerekir. Beyne zarar veren şeyler insanı Allah'tan uzaklaştırır. Bu nedenle beyne zararlı olan şeyler, örneğin alkol, günahtır.
Ülkemizin köklü tasavvuf geçmişi, kimi esma zikirlerinin beyinden kaynaklanan hastalıkların tedavisinde de kullanılabileceğini gösteriyor. Örneğin bağımlılıklar-bırakılmak istenen alışkanlıklar için mürid, kuddüs ve fettah isimlerinin her birinin günde 3600 kez tekrarı öneriliyor. Etkisinin bir kaç ay içinde başlayacağı öngörülüyor. Ayrıntılı bilgilere Ahmed Hulusi'nin dua ve zikir kitabından ulaşılabilir.
Tasavvufta Kuantum Motifleri
Hz.Muhammed’in 1400 yıl önce söylediği şu sözler, günümüz kuantum fiziğinin holografik temel mantığına ışık tutmaktadır:
“Zerre Küllün aynasıdır”
Varlığı oluşturan en küçük yapı birimi özellikleri (atomaltı yapılar), evrenin bütünlüğünde varolan yapı ile aynıdır. Tasavvuf bu konuya, vahdeti vücut görüşüyle açıklık getirmiştir. Allah’ın sahip olduğu tüm özellikler (isimler), varlıkta kendini esma birleşimleriyle gösterir. Tüm varlık Allah’ın esma ül hüsna adı verilen isimlerinden ibarettir. Varlıkta sadece Allah vardır. Allah'tan gelen esma özelliklerinin bireyde açığa çıkışı “Rab” olarak ifade edilmiştir.Grinin ton zenginliği gibi sahip olunan esma özelliklerinin derecesi de her insanda farklı olacak ve böylece kişiler arasında çeşitlilik ortaya çıkacaktır.
Allah’ın çokluk aleminde oluşan görüntüsü hologramdır. Allah tektir. Tüm varlık, Allah’ın ayna hayalinden başka bir şey değildir.
İhlas suresine göre, Allah: sınırsızdır, sonsuzdur, bölümlere ayrılamaz. Tektir. (Ahad). Kusursuz, tam ve som’dur. (Samed). Kendisinden başka bir varlık meydana gelmez (Lemyelid). Kendisinden başka ikinci bir varlık yoktur (Lemyuled). Dengi, misli ve benzeri olmayan tektir (Lem yekun lehu küfüven Ahad).
Enerji, güç, kuvvet kelimelerinin Arapçası melk’tir. Melek sözcüğü melk kelimesinden üretilmiştir. Melek, kaynağını Allah’tan alarak içinde bulunduğumuz çokluk alemini oluşturur. Enerji (melek), atomaltı yapılardan anlaşılacağı üzere, varlığın özünü oluşturmaktadır.
Tasavvuf anlayışına göre yeryüzünde insanın esas amacı, esma özelliklerini güçlendirerek varlığında bulunan Rab özelliklerini tanımaktır. Her insan, ulaştığı esma gücü ölçüsünde veli, evliya, arif gibi farklı bilinç düzeylerine işaret eden “yakınlık dereceleri” elde eder. Hallacı Mansur, “en el Hakk”(ben Hakkım) derken, ulaştığı bilinç düzeyinde Rab özelliklerini anladığını ifade etmek istiyordu.
“Kaldır benliğini aradan, çıksın ortaya Yaradan”
Tasavvuf öğretisine göre; insan bedeni, insanın Rabb’ına ulaşması önündeki en önemli engeldir. Beden kaydıyla yaşayan insan, sahip olduğu üstün özelliklerini ortaya çıkartamayacak ve bunun sonucu yaşamı, bu dünyada ve öldükten sonra, cehenneme dönecektir. Bu nedenle oruç gibi kimi ibadetler, beden ve benlik kaydından arınma üzerine kurulmuştur.
Tasavvufta öne çıkan isimlerin şiirleri vahdeti vücut görüşünü anlatır ve benliklerinde bulduları Rab özelliklerini açıklar:
“Cümle yerde Hakk hazır, göz gerektir göresi”
Yunus Emre
“Bayram özünü bildi
Bileni anda buldu
Bulan ol kendi oldu
Sen seni bil sen seni”
Hacı Bayram-ı Veli
“Şu beş duyudan, altı yönden
varını yoğunu birliğe çek, birliğe
Kendine gel, benlikten çık, uzak dur
insanlara karıl, insanlara insanlarla bir ol
İnsanlarla bir oldun mu bir madensin, bir ulu deniz
Kendinde kaldın mı bir damlasın, bir dane
Ama sen canı da bir bil, bedeni de
yalnız sayıda çoktur onlar, alabildiğine
hani bademler gibi, bademler gibi
Ama hepsindeki yağ bir”
Mevlana
“Baştan ayağa değin
Haktır ki seni tutmuş
Haktan ayrı ne vardır
Kalma guman içinde”
Yunus Emre
"Hakk cihana doludur
Kimseler Hakk'ı bilmez
Onu sen senden iste
O senden ayrı kalmaz”
Yunus Emre
Anlaşılacağı üzere insanın Rabb'ı yukarıda, ötelerde değil; "şah damarından daha yakın" kendi içinde, özündedir. Bu öz, varlığını hologramik olarak Allah’tan almıştır.
Sağlık felsefesini oluşturduğumuz kuantum fiziği görüşleriyle (nörokuantoloji) tasavvuf öğretisini harmanladığımızdaortaya şu sonuçlar çıkmaktadır.
İnsan varlığı itibariyle tek bir evrensel akıl ya da bilinçten oluşmuştur.
Ortak bilincin özellikleri (esma'ül hüsna) her insan farklı derecelerde bulunur.
Evrensel bilinç, paralel evrenler teoremini destekler biçimde, farklı boyutlardan boyutumuza ulaşır.
Boyut farklılığı ve sınırlı özellikleri nedeniyle 5 duyu, evrensel bilinci anlamak ve ulaşmak için yeterli değildir.
Tasavvuf öğretisi, evrensel bilince ulaşabilmenin yolunu “ibadet” olarak göstermiştir.
Mevlana, Şeyh Nakşibendi, Abdulkadir Geylani, İmamı Azam, Hallacı Mansur gibi insanlar, Hz Muhammed'in iyi birer izleyicileri olarak evrensel bilinci idrak edebildikleri anlaşılmaktadır.
Evrensel bilince ulaşan insan, maddenin özü olan atomaltı saf enerji (melek) özelliklerini farkeder.
Evrensel bilince özgür bir beyin ulaşabilir.
Sağlıklı kalabilmenin ve/ya da evrensel gerçekleri idrak edebilmenin ilk şartı, özgür bir beyne sahip olmaktır.
Beyin, özgürlüğü oranında evrensel özden gelen bilgileri deşifre edebilir.
Sahip olduğu esma özellikleri ölçüsünde her beyin kendine özgü açılımları gerçekleştirir.
Beyin özgürleştikçe açılım gücü artar.
Her beyin, ürettiği enerjisini dalgalar biçiminde yayarak çevre ile görülmeyen bir iletişim kurar.
Beyin, evrensel öz ile düşüncenin oluşturduğu enerji üretimi gücünde ilişki kurabilir. Dini terminolojide bu durum “dua” olarak anılır.
Düşünce olarak pozitif üretime sahip insanların düşüncelerini gerçekleştirme olasılığı bu nedenle daha fazladır.
Her insan düşünüp-isteyip yaptıklarının sonucunu yaşar. Çünkü her insan esma ül hüsna’nın oluşturduğu“Rab” özelliğine sahiptir.
Hz.Muhammed, insanlar hakkında, duyunca üzülecekleri şeyleri söylemeyi “gıybet” olarak belirtmiş ve yaşadığı dönemin insanlarının olayın ciddiyetini anlayabilmeleri için“ölü kardeşin etinin çiğnenmesi”olarak ifade etmiştir. Diğer bir değişle; her insan, Rab özelliği olması nedeniyle, kutsaldır ve insanların üzüleceği konular hakkında konuşmak günahtır.
Dini terminoloide sevap pozitif enerji, günah negatif enerji akışını belirtir.
İnsanın sahip olduğu dinamik manyetik bilinç alanı(ruh), negatif ve pozitif enerjiyi veren ve alan özelliktedir.
İnsanlarla kurulan ilişkiler, ibadetler vb. sonucunda manyetik bilinç alanı negatif ya da pozitif enerji ile beslenir.
Hayvanlarda yarı dinamik bilinç alanı sadece bedensel çıkarlar üzerine kurulu olduğundan esas olarak negatif enerjiyle beslenir.
Tasavvuf öğretisine göre beden “dabbe”dir (vahşi hayvan).
İnsanda dabbe, bilincin ya da düşüncenin kontrolüne girerse enam olur (evcil hayvan).
Enam, insanın ya da özgür beynin kontrolü kadar sağlığını korur. Diğer bir değişle yeme, içme, cinsellik, sahip olma gibi dabbe özellikleriyle yaşayan bir kişi hastalıklara enam sahibi olan insandan daha kolay yakalanır.
Tasavvuf öğretisi ya da akıl özellikleri, toplumların gelenekleriyle bağdaşmamaktadır.
Örneğin;
"Tasavvuf; gerçekleri almak, mahlûkatın elinde olan şeylere gönül bağlamamaktır.
Gerçekleri almak, hak ve hakikat olmayan, yani doğru olmayan her şeyi bırakıp, ancak ilahî hakikatleri edinmeye çalışmaktır.
Tasavvuf, eşyanın hakikatine bakıp, halkın bildiğini terketmektir.
Eşyanın hakikatine bakmak, mahiyetini tetkik etmek, sebeb-i hilkatini düşünmek, neye yaradığını araştırmak, nasıl istifade edileceğini öğrenmek demektir. Zira halk, yalnız görülen evsaftan bazılarını görür geçer; ârif tetkik ile mükelleftir." (Ma'ruf El-Kerhî-İslam Alimleri Ansiklopedisi)
"Biz halkın âdetlerini terkettirmek için görevdeyiz. Nebi ve Rasûller halkın âdetlerinin yanlışlığını ispat için gelmişlerdir. Çünkü âdetler insanı Allah’tan alıkoyar, dünyaya ve maddeye yöneltir." Şah Nakşıbend
Bütün toplumsal şartlanmalardan;
toplumsal şartlanmalardan doğan değer yargılarından;
ve bu değer yargıları sonucu oluşan duygulardan
arınmayan ÖZÜNDEKİ EVRENSEL SIRLARA eremez.
Ahmed Hulusi
Düşünce ile gelişen akıl, duygulardan ve bedensel kayıtlardan tam olarak arındığında evrensel gerçekleri idrak etme durumuna kavuşur. Çünkü evrende, beyin ön bölgesinin de eseri olan saf düşünce geçerlidir. Amigdala’nın eseri olan duygular (korku, kıskançlık, düş kırıklığı vb.) bedene ait olup hayvansaldır. Dini terminolojide duygusal özellikler sıklıkla vehim olarak ifade edilir.
Özgür beyin, duygularıyla değil sadece düşünceleriyle ya da saf akılla karar alır ve uygular. Aklın eseri kararlar veren insan korkmaz, öz güveni tamdır, kıskançlık ve düş kırıklığı yaşamaz. Çünkü iyi durumda olan beyin ön bölgesi, amigdala etkinliğini baskılayarak düşüncelerine duygularını karıştırmadan akıl özelliğini kullanmış ve karar vermiştir. Haliyle kronik hastalıkların gelişimine neden olan allostaz sistemi devreye girmediğinden daha sağlıklı kalır.
Kaynaklar
1. Nonlinear Changes in Brain Activity During Continuous Word Repetition: An Event-Related Multiparametric Functional MR Imaging Study R.E. hagenbeekaamerican Journal of Neuroradiology 28:1715-1721, October 2007
2.. Word repetition in amnesia. Electrophysiological measures of impaired and spared memory. Brain 123 ( Pt 9):1948-63 2000 J M Olichney
3 The effect of immediate and delayed word repetition on event-related potential in a continuous recognition task Myung-Sun Kim Cognitive Brain ResearchVolume 11, Issue 3, June 2001, Pages 387-396
Kaynak:http://www.beyindoktoru.com