Kader ve Genlerimiz!

Yazan C. Hamza AYDIN Write on Cuma, 12 Mayıs 2017 Yayınlandığı Kategori Bilim Okunma 1859 kez
Ögeyi Oylayın
(0 oy)

Kötülüğün ve Sapıklığın Kaynağı Genler mi?   

Medya ve yayın dünyası gün geçmiyor ki  kötü bir huyu veya gayriahlâkî bir davranışı genlerimizle ilişkilendirmesin  bu kötülüklere mazeret olarak da tabiatı ve fıtratı suçlamasın. Son ilmî araştırmalar ise  medyanın bu slogan haberlerinin doğru olmadığını göstermektedir. Söylenenin aksine genlerin kendini ifade etmesinin fizikî çevre ile birlikte sosyokültürel faktörlerle de düzenlendiği anlaşılmıştır.

İnsanın fıtratının şekillenmesinde hem genlere ve buna bağlı sentezlenen hormonlara  hem de kültüre kaderî programda birlikte rol verilmiştir. Her insanın tutum ve davranışları  genetiğe ve kültüre ait faktörlerin birlikte ortaya çıkardığı motifler (nakışlar) içerisinde kendisini gösterir.  İnsan tabiatı bir kitap olarak düşünülürse  bunun içinde şifrelenmiş genetik enformasyon  iç ve dış çevrenin bütün unsurlarıyla (biyopsikososyokültürel) mânâlı ve fonksiyonel hâle gelir.

Çünkü her kitabın harflerden teşkil edilmiş görünen bir yapısı (semiotik DNA dizisi)  bir de bunun belli bir çevrede açığa çıkan mânâsı (semantik örgüsü) vardır.

Bu açıdan genler cebrî kodlar olarak değil  çeşitli dinamik kuvvetlerin birlikte tesir göstermesinden doğan âdeta bir ebru sanatı olarak görülmeli (suyun üzerindeki aynı boyaların küçük bir titreme ile çok farklı desenler çıkarması gibi) ve o şekilde okunmalıdır. İnsanın iradesi ve sorumluluğu da  genlerin ve kültürel faktörlerin karşılıklı tesirleriyle şekillenen fıtrat motiflerinin sunduğu reaksiyon aralığı içinde mânâ ve değer kazanır.

Bu açıdan fıtrat (insan tabiatı) ve kültür birlikte değerlendirilmelidir. İnsanın tutum ve davranışlarını belirleyen faktörleri; genetik  fizikokimyevî çevre ve psikososyokültürel faktörler olarak üç ana başlık altında toplayabiliriz.

Yukarıdaki her bir faktörün belirleyiciliği kısmî ve istatistikîdir. Suça eğilimli olma seviyesi  aynı cinsten kişilere cinsî yakınlık duyma temayülü  algı ve idrak keskinliği kabiliyeti  yenilik ve heyecan arama arzusu  bağımlılık meyelânı gibi özellikler sadece bir veya iki genle tanımlanamaz. Saldırganlığın ortaya çıkışına tesir eden birçok faktör (çevre  genler) vardır. Fakat bunlardan sadece birisinin yokluğu veya yeterli dozda olmayışı saldırganlığı tetikleyebilir.

Meselâ monoamin oksidaz A enzimi  MAO-A geni tarafından kodlanır. Bu enzim dopamin  serotonin ve nörepinefrin gibi nörotransmitter moleküllerin (sinir hücreleri arasındaki haberleşme molekülü) yıkımını gerçekleştirir. Bu gendeki mutasyonlar veya polimorfizmlere bağlı olarak enzim yeterli fonksiyon göremez ise  bu kişilerde şiddet ve saldırgan davranışlara yatkınlık artar. Fakat kişi bu temayülü bilirse veya çevresi onu bu konuda eğitirse  bu huy kontrol edilebilir.

Benzer şekilde  herkeste değişen derecelerde kansere yatkınlık genleri bulunur. Bu yatkınlık genleri  çevre faktörleriyle (sigara  beslenme  mutajenler ve karsinojenler gibi) aktifleştirilirse  kişide kanser gelişebilir. Ancak sigarayla tetiklenen kanser tipinde  kişide kansere yatkınlık genleri yoksa veya yatkınlık düşük ise  bu kişi sigara içse de kansere yakalanmayabilir. Benzer şey bağımlılık  cinsî sapıklık  şiddete ve suça eğilim genleri için de söylenebilir. Daha da önemlisi davranışla bağlantılı genler  diğer genlerle münasebeti yanında  muhteva  pozisyon ve diğer birçok şarta bağlı olarak yorumlandığında mânâ ve değer kazanır.

Çünkü tutum ve davranışların ortaya çıkışında karmaşık bir sebepler ağı var. Bu yüzden davranış genetiğinin sebebi olarak gösterilen DNA dizisi  tek başına  kişinin duygu ve davranışlarını  maharetinin ve şahsiyetinin nasıl gelişeceğini kesin olarak belirleyemez. Bir başka ifadeyle fenotip  sadece genetik enformasyondan yola çıkılarak yüzde yüz kesinlikte tahmin edilemez. Beyin ve kişilik gelişmesi çok faktörlü bir ekspozom hâdisesidir. Bu tabiri açarsak  hamileliğin başlangıcından itibaren  bilhassa okul öncesi eğitim dönemi boyunca maruz kalınan her şeyin  insanın özelliklerinin ortaya çıkmasındaki tesirine ekspozom diyoruz. Şuuraltı müktesebatı dâhil  kişinin geçmiş yaşantısına ait bütün mâzisinin bu gelişmede rolü vardır.

Ortalama bir insan beyninde bulunan 1011 sinir hücresinin bağlantıları sadece genlerle belirlenmemektedir. İnsan DNA'sında 6 2 x 109 nükleotid (harf) veya enformasyon vardır. Bu ham bilginin okunması ve kullanılması  onlarca faktörün toplu hâlde kendini göstermesine bağlıdır. İç ve dış çevreden gelen uyaranlarla  nöronlar yeni bağlantılar kurabilir ve sentezledikleri nörokimyevî maddeler ve hormonlarla  sinir hücrelerinin sayısı  bağlantı ağı belirli ölçülerde değiştirilebilir. Beyindeki hücrelerin bağlantı detaylarını ve motiflerindeki ince ayarları tanımlayacak seviyedeki bilgilerin hepsi genomda yoktur. Sadece çevre faktörleri de bu eksik bilgiyi tek başına tamamlamak için yeterli değildir. Bunların dışında da pek çok faktöre beynin gelişmesinde ve işleyişinde rol verilmiştir. Beyindeki akson ve dendritlerin uçları uzarken  yol boyunca gideceği organa veya bölgeye kadar rehberlik eden nanomolekülleri tanıya­rak i­ler­ler. Bu ilerleme esnasında küçük değişiklikler  sapmalar yaparlar. Adeta belli ölçüde determinizm belli ölçüde deneme yanılmayla gelişirler. Doğru hedefe yüzde yüz kesin olmayan  fakat istatistikî bir düzen algoritmasıyla ulaşırlar. Gözden beyine doğru büyütülen aksonlar  % 1 ihtimalle optik kiazmada yanlış yola dönebilir. Dolayısıyla beyne ulaşamaz veya beynin yanlış kısmına gider.

Fakat aynı zamanda beynimize bu hataları tanıyan ve düzelten sinyalizasyon sistemleri de yerleştirilmiştir. Eğer aksonlar uygun hedef nöronlardan doğru sinyali alamazlar ise  yıkıma uğrarlar. Bazen de aksona ait nöron  ölümü tercih eder. Bu gözlemler açıkça ortaya koyar ki  beyin gelişmesi önceden harfi harfine tanımlanmış bir programla değil  değişmeye ve hataya açık  esnek bir programla gerçekleştirilir.  Bu esnek program materyalist bir bakışla doğru yerde  doğru zamanda  doğru faktörlerle birlikte olmak olarak ifade edilen şansla açıklanır. Aynı program dinî literatürde nasip  kısmet ve kader  İlâhî ikram  lütuf olarak bilinen faktörlerle açıklanır. Ayrıca irade ve şuurlu davranış öncesi  beyinde irade dışı belirli aktivasyonlar ve genetik bir alt yapı da vardır. Bu açıdan biyolojik ve genetik eğilimlerin oluşturduğu nakışlar; seçme ve tercih etme hürriyeti için  sadece bir alt yapıdır. Düşünce  his ve davranışlarımız beynin nörogenetik ve nörokimyevî yapısı içinde ortaya çıktığından  buradaki zeminin oluşturduğu motif  belli tutum ve davranışlar ve hisler için bir temayül oluşturur.

Bir başka ifadeyle  beyin kimyası ile fetal dönem (anne karnında) ve erken çocukluk yıllarında yaşanan hâdiseler  insanın gelişmesinde önemli belirleyicilerdir. İnsan beyni hem iradî ve şuurlu  hem de otomatik ve şuursuz (mekanik) bir konumda çalışabilir. Kısacası genler  neyi ve neleri başarabileceğimizin alt zeminini  reaksiyon aralığını ve eşik değerlerini teşkil eder; davranışın ortaya çıkma ihtimalini belirler; ancak son noktaya ait kararların sınırı genlerle çevrenin etkileşimi neticesinde istatistikî ihtimallerle belirlenir.

Dolayısıyla cebrî bir durum olmayıp  çevrenin (terbiye  inanç  ahlâkî beslenme) dinamik belirleyiciliği sınıra tesir eder.  İnsanın cüz'î iradesi; hem ruhî  hem genetik  hem de çevre alt yapısının (endofenotip) tesiri altında işletilen  serbest seçimler ve tercihler yapabilme gücü ve kapasitesidir. İnsanın seçim ve tercihleri  metafizik dünyasına ait beslenme kaynaklarından  beyin ve sinir sistemine ait nörokimyevî ve hormonların tesirinden ve kültür çevresinden bağımsız olarak gerçekleşemez.

Âyette belirtildiği gibi "Kimseye kaldıramayacağı yük yüklenmez." hususu bu açıdan değerlendirildiğinde çok mânâlıdır. Bir rahmeti ve şefkati gösteren bu düsturla bakıldığında  cüz'î iradenin faaliyet alanı ve sınırları  çok faktörlü ve hikmetli sebeplerle belirlenir. Kişinin fıtratında inşa edilen güçlü ve zayıf yanlara bakılarak fetvaların hususi şekilde verilmesi de çok hikmetlidir. Bundan dolayı da herkesin imtihanı ve tecrübesi farklı farklı olur.  Bu yüzden insan  tanımlanmış  sınırlandırılmış şartlar altında sorumluluk sahibidir ve o şartların ve fıtratının izin verdiği aralıklar içerisinde tercihler yapabilir. Bu açıdan insanların normal ve anormal davranışları; ruhî  vicdanî ve ahlâkî beslenmesine dayalı genetik yatkınlık temelli fıtrat-kültür modeli içinde analiz edilir ve yorumlanırsa  insanın eğitim ve terbiyesinde sağlıklı neticelere varılabilir.  Yukarıda sayılan faktörlerin her biri değişen derecelerde çocuklarda cinsiyet ayrışması ve farklılaşmasına tesir eder. Cinsiyetin gelişmesi sırasındaki davranış bozuklukları  biyolojik  psikolojik  sosyokültürel faktörlerin karmaşık bir mozayiği olarak ortaya çıkar. Bunun asıl sebebi noktasında  günümüzdeki bilim çevrelerinde tam bir mutabakat yoktur; her araştırmacı kendi uzmanlık birikimi ve ideolojik tercihleri (materyalist veya ateist veya dindar) ışığında belli bir faktörü öne çıkarmaktadır. Bununla beraber objektif gözlem ve araştırmalar  bu hususta anne-baba ve evlât arasındaki münasebetin kalitesinin oldukça tesirli olduğunu göstermektedir. Dinimizce sapkınlık olarak görülen yanlış cinsî yönelimlerin ortaya çıkışında  babanın oğluyla  annenin kızıyla onun hislerini doyuracak bir zeminde münasebet kuramaması oldukça menfi bir yer tutmaktadır. Bilhassa hayatın erken dönemlerinde bebeğin babasıyla yeterli hissî münasebet kuramaması olarak tarif edilen "zayıf baba" tipolojisi saldırgan  sinirli  asabi  öfkeli soğuk  empatik münasebet kuramayan babalarda çok daha belirgindir. Cinsî davranış bakımından alışılmışın dışında görüntü veren çocukların olduğu ailelerde baskıcı  aşırı kontrol edici bir anne modeliyle; soğuk  saldırgan şiddet uygulayıcı baba tipi  ortak bir özelliktir. Bu açıdan hastalık olarak tanımlanabilecek bu davranışlar  değiştirilemez  cebrî genetik bir fenomen olmaktan ziyade  bir gelişme bozukluğu ve yeterli ölçüde ebeveynle çok boyutlu iletişim kuramama problemi olarak görülebilir. Çocuk gelişmesinde  farklılaşma  ayrışma sağlıklı şekilde gerçekleşmediğinde çeşitli problemler ortaya çıkmaktadır. Çocuk başlangıçta annesinin bir parçasıdır. Annesinden şefkat  ilgi ve terbiye görmeden  koparak farklılaşırsa sağlıklı şekilde benlik duygusunu geliştiremez. Bağımlı  pasif  özgüveni yetersiz bir kişilik geliştirmeye oldukça yatkın hâle gelir. Aynı şekilde gelişme esnasında çocuklarda kız ve erkek rollerinin  tutum ve davranışlarının da doğru biçimde farklılaşması gerekmektedir. Bu noktada erken dönem eğitiminde çocuğa verilen isimler  giydirilen kıyafetler  oynatılan oyunlar ve alınan oyuncaklar  verilen roller cinsiyetine uygun şekilde seçilmezse ve yeterli seviyede cinsiyet belirleyici farklar oluşturulmazsa  gelişmede çeşitli anormal davranışlar için uygun zemin oluşmuş demektir. Bu açıdan Peygamber Efendimiz'in (sallallahu aleyhi ve sellem) çocuk terbiyesinde önemle vurguladığı elbise renkleri tercihi  erkek çocuklarının saçının uzatılmaması  yatakların ayrılması gibi düsturlara çok dikkat edilmesi gerekir.  Yapılan araştırmalar açık şekilde ortaya koymaktadır ki  her çocuk sahip olabileceği her özellik ve davranış için  genetik ve hormonal olarak belirlenen farklı yatkınlık ve eşik değerlerde doğmaktadır. Bu potansiyel yatkınlık ve eşik değerler  maruz kalınan iç ve dış uyaranlar ve terbiye usulleriyle açığa çıkabilmektedir. Yaratılıştan birbirlerine ait hormonlara sahip oldukları hâlde  her iki cinste de  gelişme sırasında yaratılıştan kodlanmış cinsiyet genlerinin okunmasına bağlı olarak  bunlardan birisi öne çıkar. Potansiyel olarak herkes anormal cinsî yönelmeye ait çeşitli davranışları ortaya çıkarma noktasında kuru odun veya yaş odun gibi görülebilecek bir genetik yapıdadır. Kuru odun küçük bir kıvılcımla ateş alırken  yaş odun kolayca yanmaz. Fakat kuru oduna kıvılcım çakmaması için zemini sağlıklı tutma da ebeveynin ve toplumun görevidir. Kısaca özetlersek terbiyede sağlıklı (hijyenik ortam) bir çevre çok önem arz etmektedir.  İnsanlarda yaşlanma ve hastalıklarda ve kişilik gelişme desenlerindeki arızalarda  cinsiyet davranışına ait anomalilerde  gelişim süreci içinde yaşanan maddî-mânevî her türlü beslenmenin tesiri vardır.

Zamanında tedbir alındığında  potansiyel risk altındaki çocuklarda  doğru ortamlarda doğru terbiye usulleriyle ortaya çıkabilecek potansiyel olarak mevcut davranış patolojilerinin açığa çıkması engellenebilir veya azaltılabilir. Verilecek doğru rehberlik  eğitim ve terbiye usulleriyle  genlerin okunması değiştirilerek ve düzenlenerek kişinin fıtratındaki bu eğilimler baskılanabilir veya kontrol altına alınabilir.

Kaynak:http://www.sizinti.com.tr

Son Düzenlenme Pazartesi, 12 Haziran 2017 20:59

NE İZLESEM

 
 

NE OKUSAM