Editor

Editor

Web sitesi adresi: https://www.tekinseyri.com
Write on Pazartesi, 04 Mart 2024 Yayınlandığı Kategori Sinema

Cennetin Çocukları, kız kardeşinin ayakkabılarını kaybeden bir çocuğunun onları bulmak için verdiği mücadeleyi ele alıyor. İran sinemasının dikkat çekici yönetmenlerinden Majid Majidi'nin eserinde, yoksul bir aileye sahip iki kardeşin aynı çift ayakkabıyı paylaşmasının öyküsü anlatılıyor. Sinema da diğer sanat disiplinleri gibi çağının ruhunu yansıtan öyküler anlatır. Modern dönem aygıtı olarak içinde bulunduğu toplumun değerlerinden etkilenen sinema politik, ekonomik ve kültürel değişimlerden bağımsız değildir. Her ülke sineması kendi kültüründen beslenerek ürettiği filmler ile bir tür toplumsal ayna görevi görür. Seyirci izlediği her filmde o ülkenin sosyal ve kültürel yapısına da tanıklık eder. Sinema ticari yapısının yanı sıra aynı zamanda hem bir kültür oluşturucu hem de bir kültür aktarıcıdır. Kültür aktarıcısı olarak sinema oldukça güçlüdür ve aynı zamanda ülkelerin görsel hafızasını oluşturur. İran sineması da var olduğu toplumun değerlerinden yola çıkarak ticari ürünlerin yanı sıra Dünya’da kabul görmüş önemli sanatsal eserler vermiştir. İran sineması devrimden önce ticari ve aynı zamanda Yeni Dalga akımının ilk dönemini yaşamış devrimden sonra ise bu akımın en verimli dönemine tanıklık etmiştir. Yönetmenlerin kişisel dünyalarını görselleştirerek aktardıkları sinemasal ürünler aynı zamanda yaşadıkları toplumun yansımasıdır. Majid Majidi’de İran toplumunda yetişmiş ve İran Yeni Dalga sinemasının son kuşak temsilcileri arasındadır. Kendi coğrafyasında ülkesinin kültürel ve sosyal değerlerinden etkilenerek filmler üreten Majidi’nin anlatı dilindeki çok katmanlılık İran sanatlarındaki zenginlikten kaynaklanmaktadır. İslami görüşten yola çıkarak yaptığı filmleri genel insani değerlere vurgu yapmaktadır. Sinemada gerçekçilik yaklaşımını benimseyen Majidi cennetin çocukları filmi ile oldukça doğal ve yalın bir anlatım diliyle çocuk masumiyeti üzerinden insan doğasını yansıtan bir anlatı sunmuştur. Çocuk bakış açısıyla aktardığı ahlak ve erdem gibi unsurları işlediği ‘Cennetin Çocukları’ filmi dış gerçekliği olduğu gibi aktaran sade bir anlatı diline sahiptir. Filmde kamera kullanımının yanı sıra aydınlatma ve mekan unsuru da gözün algıladığı biçimde aktarılmıştır.

Kaynak:Ordu Üniversitesi Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi, 7(2), 333-342, Temmuz 2017
Ordu University Journal of Social Science Research, 7(2), 333-342, July 2017

Write on Çarşamba, 31 Ocak 2024 Yayınlandığı Kategori Kitap

Jean M. Twenge’nin İ-Nesli kitabında; Öncelikle ABD’de nesillerin karşılaştırılması şu şekilde yapılmıştır:

1946’dan 1964’e kadar “bebek patlaması nesli”, 1960’ların sonu ve 1970’ler “x nesli”, 1970-1990 arası “ben nesli” ve 1995’ten sonra doğanlar i-nesli. Kitapta, ineslinin davranışları, boş zamanı değerlendirmeleri, din ve maneviyat yönelimleri, cinsellikleri, sosyal ve politik faaliyetlere katılımları önceki nesillere göre tamamen farklı olduğu anlatılmıştır.

 

Kitapta; yazar telefon bağlantıları ve ev ziyaretleriyle yüzlerce ergenle doğrudan bağlantı kurduğunu anlatıyor. Bu neslin mensuplarının geç olgunlaştıklarını ve ailelerine daha uzun süre bağımlı kaldıkları anlaşılıyor. İlginç özelliklerden biri de araba kullanma ve ehliyet alma oranı düşmüş. İ-nesli kızları sosyal medya üzerinden beğenilme çabası içindeler, erkeklerde daha çok oyunlarla vakit geçiriyorlar. Bu gençler artık yüz yüze görüşmenin geçerli olmadığını gösteriyor. Acayip bir sanal sohbet yaşanıyor. Bu neslin çocukları ekran üzerinden ne kadar çok görüşürlerse o kadar mutsuz oluyorlar. Mutluluğun sırrı ise cep telefonunu bırakmak, bilgisayarı kapatmak olduğu söylenmiş.

Write on Cumartesi, 16 Aralık 2023 Yayınlandığı Kategori Sinema

Soul , Pixar Animation Studios tarafından üretilen ve Walt Disney Pictures tarafından yayınlanan 2020 Amerikan bilgisayar animasyonlu fantastik komedi-drama filmidir. Pete Docter'ın yönettiği ve Kemp Powers'ın ortak yönetmenliğini üstlendiği filmde Jamie Foxx, Tina Fey, Graham Norton, Rachel House, Alice Braga, Richard Ayoade, Phylicia Rashad, Donnell Rawlings, Questlove ve Angela Bassett'in sesleri yer alıyor. Hikâye, bir caz müzisyeni olarak büyük çıkışından hemen önce, yanlışlıkla ayrılan ruhunu ve bedenini yeniden birleştirmeye çalışan Joe Gardner adlı bir ortaokul müzik öğretmenini anlatıyor. Soul, bir Afrikalı-Amerikalı kahramanın yer aldığı ilk Pixar filmidir.

Docter, insan kişiliklerinin kökenleri ve determinizm kavramı üzerine düşüncelerinden yola çıkarak filmi 2016 yılında geliştirmeye başladı. Senaryoyu Mike Jones ve Powers ile birlikte yazdı. Filmin yapımcıları, Herbie Hancock ve Terri Lyne Carrington da dahil olmak üzere çeşitli caz müzisyenlerine danıştılar ve müzisyen Jon Batiste'nin seanslarını referans alarak müzikal sekanslarını canlandırdılar. Batiste'nin orijinal caz bestelerinin yanı sıra, müzisyenler Trent Reznor ve Atticus Ross da filmin müziklerini besteledi.

Soul, 11 Ekim 2020'de Londra Film Festivali'nde galasını yaptı. 20 Kasım 2020'de teatral olarak yayınlanması planlandı, ancak devam eden COVID-19 pandemisine cevap olarak Amerika Birleşik Devletleri'nde iptal edildi. Bunun yerine, film 25 Aralık 2020 tarihinde Disney +'da yayınlanmak üzere gösterime girdi, ama yine de Sinemalarda yayın hizmeti olmadan ülkelerde gösterime girdi. Pixar'ın geniş bir sinema gösterimi verilmeyen ve ilk Disney + Original olarak faturalandırılan ilk uzun metrajlı filmi oldu. Film eleştirmenlerden son derece olumlu eleştiriler aldı ve animasyonu, hikâyesi, ses oyunculuğu ve müzik notasıyla övgü aldı. Film 78. Altın Küre Ödüllerinde En İyi Animasyon Filmi ve En İyi Orijinal Müzik Ödülü'nü kazandı. Ayrıca 93. Akademi Ödülleri ve 74. İngiliz Akademi Film Ödülleri'nde En İyi Animasyon dahil üç kategoride aday gösterildi.

Kaynak:wiki

Write on Perşembe, 10 Ağustos 2023 Yayınlandığı Kategori Kitap

Coşar âvîzeler artık, köpürür kandiller;
Bu ışık çağlayanından bütün âfâk inler!
Yalının cebhesi, Ülker gibi, baştan başa nûr;
Nîm açık pencereler, reng ü ziyâdan mahmûr.
Al, yeşil, mâvi fenerlerle donanmış kıyılar;
Serv-i sîmînler atılmış suya, titrer par par.
Dalgalardan seken üç çifte kayıklar sökerek,
Süzülür sâhile, şâhin gibi, yüzlerce kürek.
Bir taraftan bu akın yükseledursun karaya;
Bir taraftan dökülür öndeki saflar saraya.
Rıhtımın taşları, zümrüt gibi, Îran halısı:
Suda bitmiş çemen, üstünde de Sultan Yalısı!

Renk renk açmış o başlar, biriken mahşere bak:
Fes, arâkiyye, sarık, yazma, bürümcük, yaşmak,
Taylasan, takke, nazarlıklı hotoz, âbânî,
Mâvi boncuk, oyanın türlüsü, dal dal yemeni...
Ama birçokları da’vetli değilmiş, kime ne?
Bu açılmaz kapılar, şimdi, açık her gelene.

Avlu, dış bahçe, harem bahçesi, taşlık, yer yer,
Medd ü cezrin ebedî sâhası: Boy boy siniler,
Ki donandıkça o başlarla, hemen, çepçevre,
Tablalar, ay dede çıkmış gibi, başlar devre!
Yayılır baygın, ılık bir buğu, bir tatlı duman;
Çözülür büsbütün âvâre sinirler o zaman.
Kafalar tütsüyü aldıkça döner mest-i hayât;
İki el bir baş için, kim kime artık? Heyhat!

Write on Cumartesi, 29 Temmuz 2023 Yayınlandığı Kategori Tasavvuf

 İşte şu hadis-i şerif bu şefaatin bir delilidir:
Yarın hepimizin şah da olsak geda da olsak müsavat ile toplanacağımız bir yer var. İşte orada toplandığımız zaman arşın verasında oranın memuru olan bir münadi şöyle nida edecek.
“Ey ehli mevkıf ! Ey toplan kumandası ile toplananlar! Gözlerinizi kapayın bakalım Hz. Muhammedin kızı Hz. Fatıma geçecek
Filhakika Hz. Fatıma İmam Hüseyin ile kanlı elbiselerini giymiş bir vaziyette geçecek. Arşta kendisine tahsis edilen makamı mahsusuna oturacak. Sonra Cenabı Hak’ka
-Allahım! Oğlum ile oğlumun katilleri arasındaki hükmünü ver diyecek.
Hükmü ilahi verilecek.
Cenabı Hak hükmünü verdikten sonra Hz. Fatıma (A.S) bizi unutmayarak
Ki işin nezaketi inceliği de buradadır.
-Ya Rabbi bizim müsibetimize gözünde nem gönlünde hüzün olanı bana bağışla diye niyaz edecek.
Cenabı Hüda -Derhal istediğin kadar buyuracak.
Ey Müminler!
işte biz bu vesile ile olsun bağışlanırsak, bizim için en büyük bir lütuf değilmidir.
Ya Rabbi bu sözler hürmetine o anda arşın titrediği titreme bahşi için kalbi Muhammedinin Alemi arştan ne bekliyorsa o bekleme aşkı için bizi affeyle. Habibinin habibi seninde mahbubun olan İmam Hüseyin’in parçalandığı gündeki sırra bürünerek huzur-ı sübhaninde şefaat olunmaklığımızı diliyoruz. Bizi boş çevirme
Ya Resulallah! Hikmeti: Ümmeti Muhammede ağlama kapısı açmak olan bu hadisenin hikmetinden bizi de nasibedar et de yakamızı kurtaralım Makamı Zilletten Makamı İzzete çıkalım.
MUHAMMED ŞEMSEDDİN YEŞİL HZ. HUTBELERİM ESERİNDEN ALINTIDIR.
9 MUHARREM 1388
Yüksek Ahlak Derneğî

Write on Salı, 11 Temmuz 2023 Yayınlandığı Kategori Kıssadan Hisse

Kardeş, eskiden bir şehirliye köylünün tanışıklığı vardı. Köylü şehre geldikçe şehirlinin mahallesine çadır kurar, evine kurulup otururdu. İki ay, üç ay ona konuk olur, dükkanına geçer oturur, sofrasına çökerdi. Şehirli köylünün ne ihtiyacı varsa bedavaya yerine getirir, düzer koşardı.

Köylü bir gün yüzünü şehirliye döndü de dedi ki: “A efendimi sen hiç köye gelmez, hiç seyre seyrana çıkmaz mısın? Allah aşkına olsun bütün oğullarını getir. Şimdi tam gül mevsimi, ilkbahar. Yahut da yazın meyve zamanı gel de hizmetine kemer kuşanayım. Soyunu, sopunu, çoluk çocuğunu akrabalarını getir, köyümüzde üç, dört ay kal.

Bahar çağında köy pek hoş olur, çayırlık, çimenlik, gönle ferah veren gönül çeken lalelik kesilir” şehirli başından savmak için ona vaatte bulundu, vaadinin üstünden de sekiz yıl geçti. Köylü, her yıl “ Ne vakit geleceksin. Kış gelip çattı” der. O da “ Bu yıl filan yerden konuk geldi. müsaade edin de gelecek yıl, işten güçten kurtulursam gelirim” der.

Köylü “ ailem, ey kerem sahibi, çoluğunu, çocuğunu bekleyip duruyor” diye karşılık verirdi. Her yıl leylek gelince köylü de gelir, şehirlinin evine konardı. Şehirli, her yıl altınından, malından köylüye harc eder, onun üstüne kanat gererdi. Nihayet son defa o yiğit köylü, tam üç ay şehirliye misafir oldu.

O da ona sabah akşam sofra yaydı, yedirdi, içirdi. Köylü, utanıp yine “ Efendim, kaç keredir vaat ettin, beni kaç kere beni kaç keredir aldattın bu niceyedir” dedi. Şehirli dedi ki: “ Canım da, bedenim de buluşmayı isteyip duruyor ama her hareket, onun takdiriyle. İnsan yelkenli gemiye benzer. Rüzgarı estiren bakalım onu ne yana sürecek?”

Köylü, yine şehirliye antlar vererek “ Ey kerem sahibi, çoluğunu, çocuğunu al, gel de ikramı gör” deyip elini tuttu. Üç kere ant verdi “ Allah için olsun gayret et, tez gel” dedi. Bunun üstüne on yıl geçti. Her yıl böyle laflar eder, tatlı, tatlı vaatlerde bulunurdu. Şehirlinin çocukları “Baba ay ad sefer eder, bulut da gölge de.

Köylü bunca hakkın geçti. onun için nice zahmetler çektin. O da sen ona konuk olasın da hiç olmazsa bu hakların bir kısmını olsun ödemek ister. Bize, onu kandırın, köye getirin diye gizlice bir çok ricalarda bulundu” dediler. Şehirli dedi ki: “yavrucuğum, doğru ama iyilik ettiğin kişinin şerrinden sakın demişler.

Dostluk, son demdedir. Korkarım ki bir şey olur da tohum bozulur”sohbet vardır, keskin bir kılıca benzer, bostanı, ekini kış gibi kesip biçer. Sohbet vardır, ilkbahar gibidir. Her tarafı yapar, sayısız meyveler verir. İhtiyat ve tedbir ona derler ki kötü zannı gideresin. Kaçıp kötülüklerden kurtulasın.

Peygamber “ Tedbir sui zandır” dedi. A boşboğaz, her adımın bir tuzak bil. Sahranın yüzü dümdüz ve geniştir ama her adımda bir tuzak var, küstahça koşmayı bırak. Dağ keçisi nerede tuzak?” diye koşar. Fakat yürüdü mü tuzağa koşar, boğazından yakalanır. Nerede tuzak diyordun ya, işet buracıkta, bak da gör. Ovayı gördün ama tuzağı görmedin.

A şaşkın, çayırlıkta tuzak, pusu ve avcı olmadıkça kuyruk mu olur? Bu yere küstahça gelenlerin kemiklerini, kellerini gör! Ey seçilmiş kişi, mezarlığı var da onların kemiklerine başlarından geçenleri sor! O kör sarhoşlara bak da aldanış kuyusuna baş aşağı nasıl düştüler, açıkça gör!

Gözün varsa körcesine gelme, gözün yoksa eline sopa al. Tedbir ve ihtiyat sopan yoksa bir gözlüyü kılavuz edin. Tedbir ve ihtiyat sopan yoksa kılavuzsuz her yolun başında durma. Körün adım atması gibi ihtiyatla adım at da ayağın kuyudan da kurtulsun, köpekten de. Kör bir kazaya uğramayayım diye titreye, titreye korkar ve ihtiyatlı adım atar. Ey dumandan kaçıp ateşe düşen lokma olan.

Write on Cuma, 16 Haziran 2023 Yayınlandığı Kategori Tasavvuf

 
Ali TENİK 

öz

Bu makalede Nûh Peygamberin birçok din, inanç ve felsefede farklı şekilde yorumlanan peygamberlik görevi tasavvufî bir perspektiften yorumlanmaktadır. Bu çerçevede tasavvufî bir anlayışla Hz. Nûh’un Rasûl misyonu tasavvuf eğitim süreci doğrultusunda işlenmektedir. Tasavvufu bir bütün olarak yaşayan sâlik ve mürşîdlerin istikameti, Nuh’un gemisinin izlediği rotadır. Onların ana gayeside, bütün insanların beşerî tûfânlardan kurtulmaları ve Allah’a kavuşmalarına yardımcı olmaktır. Bu perspektif ışığında bu çalışmada, metaforik anlamda Hz. Nuh’un gemisi ve Nuh tûfânı hakkında bilimsel değerlendirmeler yapılmıştır.

Giriş

İnsanlığın tarihsel seyrinde farklı din, inanç inanış ve felsefelerde Nûh peygambere, Nûh’un gemisine ve Nûh tûfânına farklı anlamlar yüklenerek değerlendirmeler yapılmıştır. Sûfîler, bu konuyu getirilen yorumların dışında farklı bir perspektifte ele almışlardır. Sûfîlerin Nûh, gemi ve tûfân hadisesine yaklaşımı tamamıyla terbiye/eğitim süreci perspektifinde olmuştur. Onlar, Nûh’u, gemiyi ve tûfânı sûfînin maddî ve manevî oluşum aşamalarını kendi içinde barındıran seyr u sülûk süreciyle eşleştirerek sembolik bir dille açıklarlar.

Sûfîler, Nûh’un gemisini sülûk makâmının en önemli mihenk taşı olarak görmüşlerdir. Sûfî terbiye aşamasında, kendi mürşidine hakîkati öğrenmek ve yaşamak için bağlanan sâlik, insanların ve diğer varlıkların tûfânda kurtulmak için Nûh’un gemisine sığınmaları benzeri bir güvenle yaklaşırlar.

Ayrıca sûfîler, Nûh peygamberi nebi değil, ilk rasûl olarak görmektedirler. Bu nedenle Nûh'un peygamberlik görevine/bisetine büyük bir değer atfedilmiştir. Zira onlar kendilerinin rûh hâlini ma’rifet menzillerin sayısının kendilerine ait olduğu belirtilen ve Allah’ın dostları Âdem, Nûh, İbrahim, Cebrail, Mikail ve İsrafil’in kalp bigisi/hâli üzere olduğunu iddia etmişlerdir. Onun için Allah’ın velî kullarından bazıları, Nûh’un gönül özelliğini taşıdıklarını ifade etmişlerdir. Bu gönül, bütün nesneye karşı apaçık bir nûr, beyazlık, yani renksizlik üzerindedir. Onlar, Nûh gibi, “Rabbim! Beni, anne-babamı ve evime mü’min olarak girenleri bağışla. Zalimlere hareket imkânı bırakma” diye duâ ederler. Bu Allah dostu insanların makâmı, tasavvufî açıdan "kıskançlık" makamıdır. Nûh’un bu hâli üzerinde bulunan kişilerin özelliği ise, kabz/daralma hâlidir. (İbnü'l-Arabî, 1992: II/382).

Write on Cuma, 16 Haziran 2023 Yayınlandığı Kategori Kıssadan Hisse

Mesnevî-i Şerif'ten Hikayeler(5)

Eski vak'aları bilip söyleyenlerden bir hikaye dinle de, bu üstü örtülü sırdan bir koku al.[1]

Bir yılancı, efsunlarla yılan tutmak için dağlık yerlere gitti.[2]

Arayan ister yavaş gitsin, ister hızlı, nihayet aradığını bulur. İki elini de aramaktan çekme. Aramak, yolda en iyi bir kılavuzdur.

İnsan, geçim için, rahatlık için yılan arar; gamdan kurtulmak için gam yiyip durur. O da karda kışta dağları dönüp dolaşmakta, iri bir yılan arayıp durmaktaydı. Derken bir dağda, iri bir ölü yılan gördü. Şeklinden bile gönlü korku ile doldu. Yılancı, o şiddetli kış mevsiminde yılan ararken o koskoca ölü ejderhayı gördü. Yılancı, halkı hayretlere düşürmek için o yılan aldı.

İşte sana halkın bilgisizliği! İnsan, bir dağa benzer. Dağ nasıl aldanır, nasıl olur da bir yılana hayran olur? Zavallı âdemoğlu kendisini tanımadı, bilmedi. Fazilet makamından gelip, bu noksan âlemine düşüverdi. İnsan kendisini ucuza sattı. Atlastı, kendini bir hırkaya yamadı gitti! Yüz binlerce yılan ve dağ ona hayranken, o niçin hayretlere düştü, yılan sevdasına kapıldı?

Yılancı, o ejderhayı aldı; halkı hayrete düşürmek için Bağdat"a getirdi. Birkaç kuruş kazanmak için, o çadır direği gibi ejderhayı çekip sürükledi. “Ölü bir ejderha getirdim. Avlamak için ne zahmetler çektim” diyordu. O, ejderhayı ölü sanıyordu. Fakat iyi dikkat etmemişti; çünkü ejderha diriydi. Kıştan, soğuktan donmuş, kaskatı kesilmişti. Diriydi, ama ölü gibi görünüyordu.

Write on Cuma, 09 Haziran 2023 Yayınlandığı Kategori Tasavvuf

MECALİS-İ SEB'A

 Yard. Doç. Dr. Nuri Şimşekler S.Ü.Fen-Edebiyat Fak.Öğ.Ü.

“Yedi Meclis” adını taşıyan bu eser de Mevlâna’nın çeşitli zamanlarda kürsüden ve toplantılarda verdiği yedi vaazın yazılmasından oluşmaktadır. Eser, muhtemelen Mevlâna’nın Şems’le karşılaşmalarından (29 Kasım 1244) önce verdiği vaazların oğlu Sultan Veled veya başkaları tarafından dikte edilmesiyle bir araya getirilmiştir. Kitabın bazı bölümlerinde Sultan Veled’in İbtidânâme adlı mesnevîsinden de beyitlere rastlanması bu eserin Sultan Veled tarafından oluşturulduğu veya bazı tashihler yapıldığı intibaını vermektedir.Yine, I. Bölüm’de (Meclis) Şems’in Makâlât’ından bazı hikâyelerin aktarılması; Şems’le karşılaştıktan sonra da Mevlâna’nın bir veya birkaç kez vaaz verdiği hususunda bize ışık tutmaktadır.

Mesnevî ve Dîvân-ı Kebîr’e göre daha az yazması bulunan bu eserin en önemli ve en eski yazması Mevlâna Müzesi Kütüphanesi’nde 79 no’lu mecmua içerisindedir. Mevlâna’nın Fîhi mâ Fîh ve Mektûbât adlı eserlerinin de bulunduğu bu mecmua, 1351-1354 yılları arası istinsah edilmiş ve Gölpınarlı’ya göre her üç eser için de en sağlam nüshalar olarak değerlendirilmiştir.

Türkçe Tercümeleri

Eser ilk olarak “Mevlâna’nın Yedi Öğüdü” adıyla tercüme edilmiş ve Farsça metniyle birlikte 1937 yılında yayınlanmıştır. Farsça metnini (Prof.) Dr.F.Nâfiz Uzluk’un; tercümesini ise M.Hulûsi Karadeniz’in yapıp Ahmed Remzi (Akyürek) nin gözden geçirdiği bu neşir bazı dizgi ve tercüme yanlışlıklarından dolayı eleştiri almıştır.

Hayatının büyük bir bölümünü Mevlâna ve Mevlevîlik araştırmalarına adayan Abdülbaki Gölpınarlı, Mecâlis-i Seb’a’yı da tercüme etmiş ve açıklama ve indekslerle birlikte 1965 yılında Konya’da yayınlanmıştır (138 s.). Bu tercüme 1994 yılında tekrar yayınlanmıştır (İstanbul,143 s.).

Konuları ve Üslubu

Mevlâna hayatı boyunca 7 defa mı vaaz verdi? sorusuna kesin bir cevap bulamamakla birlikte; bu eseri oluşturan vaazların, genellikle Cuma Namazında istek üzerine verilen hutbelerden(?)oluştuğunu tahmin etmek bir cevap olabilir. Zaten Mevlâna’nın çeşitli yerlerde ve cemaatlarda yaptığı sohbetler ve açıklamaları genellikle Fîhi mâ Fîh adlı eserinde yer almaktadır. Yani rahat bir değerlendirmeyle söyleyecek olursak; Mecâlis-i Seb’a resmî vaazların toplandığı bir eser; Fîhi mâ Fîh ise hâl ehliyle yapılan sohbetlerin yazıya aktarıldığı bir kitaptır. Her iki eserin dili, hitap şekli ve konuların işleniş tarzından da bunu anlamak son derece kolaydır.

Her Meclisinde farklı, dinî ve toplumsal olayların ele alındığı Mecâlis-i Seb’a’nın ana Meclis konuları şu şekildedir:

  1. Meclis : Ümmetin bozguna düşmesi, Besmele-i Şerîf’in tefsiri, Peygamberin mucizesi (Ayın yarılması).
  2. Meclis : Allah’a yöneliş, günahtan çekinme, gönül zenginliği, Besmele’nin Be’si.
  3. Meclis : Zâhid-ârif, Padişah-kul ve inanç

  1. Meclis : Halka rahmet olanlar, kulluk, gerçek tövbe.
  2. Meclis : Abdü’l-muttalib’in yağmur duası, benlik, insanların grupları.
  3. Meclis : Münacaat, Tevrat’taki öğüt ve dünya, «Lâ-İlâhe» nin
  4. Meclis : Aklın şerefi, bilgi ve irfan, öz’den olan ve sonradan öğrenilen
Write on Pazartesi, 22 Mayıs 2023 Yayınlandığı Kategori Tasavvuf

11.Ayet

 

قَالُواْ يَا أَبَانَا مَا لَكَ لاَ تَأْمَنَّا عَلَى يُوسُفَ وَإِنَّا لَهُ لَنَاصِحُونَ

 

Kalu ya ebana ma leke la te'menna ala yusufe ve inna lehu lenasıhun.

 

Babalarına şöyle dediler: "Ey babamız Yûsuf hakkında bize neden güvenmiyorsun? Halbuki biz onun iyiliğini isteyen kişileriz."

 

 

Kelime

Türkçe Anlamı

kök

1

kalu

dediler ki

قول

2

ya ebana

babamız

ابو

3

ma

neden

4

leke

sen

5

la

6

te'menna

bize güvenmiyorsun

امن

7

ala

hakkında

8

yusufe

Yusuf

9

veinna

oysa biz

10

lehu

ona

11

lenasihune

öğüt verenleriz

نصح

 

 

Rûhu'l-beyân fî tefsîri'l-Kur'ân İsmail Hakkı Bursevî eserinde;

Rivâyet edilir ki Yûsuf’un kardeşleri Yahuda’nın görüşü üzerinde ittifak ettiler.

Babalarının yanına gelip şöyle dediler: “Bahar geldi, her taraf yeşerdi. Ne olur Yûsuf’u bizimle kıra gönderseniz de bir gün etrafı temâşâ etse, gezip dolaşsa.” Yâkub (a.s.):

“Yûsuf’un yanağındaki baharın güzelliğinden ayrı kalarak bülbül gibi benim gözümün hazan olmak istemesi revâ değildir. Siz gülzara gidin, ben hicran dikeni hanesinde tutulup kalayım, öyle mi?” diye cevap verdi.

 

Dostlar zevk u safâ baharında gülerler

Ben gam bucağında dertliler gibi kederli ve mahzun

 

Oğulları Yâkub (a.s.)’ın sözleri karşısında diyecek bir şey bulamadılar. Yûsuf’un yanına varıp şöyle dediler:

 

Gül mevsimi iki üç gündür, ganîmet bilin

Ki başka vakit hazan yağması olmak ister

 

Yûsuf temâşâ sözünü işitince onun mübârek hâtırı kıra gitmeyi arzu etti. Kardeşleri ile babasının önüne geldi. Babasının izin vermesini ricâ etti. Kardeşlerinin kendisine söylediği sözün mazmûnunu Yâkub (a.s.)’a arz etti.

 

Bu dar halvetteyim, gönlüm sahrâya gitmeyi çeker

Çünkü seher rüzgârı bostandan hoş haber getirir

NE İZLESEM

 
 

NE OKUSAM