İflas Eden!

Yazan Write on Cuma, 12 Mayıs 2017 Yayınlandığı Kategori Tasavvuf Okunma 2529 kez
Ögeyi Oylayın
(0 oy)

İşte şu Tırmızi`deki Hadis-i Resulullah’ı, beraberce okuyalım:

Ebu Hureyre Resulullah salla`llahu aleyhi ve sellem`den nakletmiştir:

"-MÜFLİS kimdir biliyor musunuz?.. diye sordu Resulullah. Ashab:

-Bizce müflis parası ve malı olmayandır, Ya Resulullah

Resulullah sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

-Benim ümmetimin müflisi o kişidir ki, kıyamet günü namaz, oruç, zekât getirecek. Fakat, buna zinâ isnad etmiş, bunun malını yemiş, bunun kanını akıtmış, bunu dövmüştür!.. Sonra oturacak; kısas olarak bu onun sevablarından alacak, o da bunu sevablarından alacaklardır.

Şayet, sevabları üzerinde bulunan hataların karşılığı ödenmeden tükenirse bu defa, onun hatalarından (doğan günah) alınıp buna yüklenecek ve sonra da ateşe atılacaktır!.."

Şeytan, en büyük şeytaniyetini insanları birbirleriyle uğraştırmak suretiyle ortaya koyar.

Günümüzün büyük kısmını, dikkat edin, “Falanca böyle yapmış, filanca şunu demiş, Ahmet bunu yapmış, Ayşe böyle demiş...” diyerek geçiriyoruz.

Bu şekilde geçirdiğimiz her dakika ve saat, Şeytan’a kulluk etme ve ona tapınma hâlindeyiz demektir.

Allah bizleri, birbirimizle uğraşmak, birbirimizin dedikodusunu yaparak ömür tüketmek için yaratmadı.

Önemli olan, falancanın filancanın ne yaptığı değil, senin kendi geleceğine dönük bir biçimde ne yaptığındır.

Hiç kimseye hiçbir şey zorla verilmiyor.

Eline geçeni alırsın, işe yarıyorsa değerlendirirsin. İşine yaramıyorsa değerlendirmezsin “Benim yolum, kendi doğru yolum bu” dersin. Kendi yolunu kendin çizersin...

Ama, şu önümüzde kalan kısacık zamanı başkalarının hakkında konuşarak tüketecek kadar lükse hiç birimiz sahip değiliz!.

Ölüm sonrası yaşamı ne kadar biliyoruz?. Ve, bu yaşama kendimizi ne kadar hazırlıyoruz?.

Sualler bu kadar basit!.

Eğer, bir daha dünyaya gelip yapmadıklarını yapma şansın yoksa?... Ki, bu durum kesin bir hükümdür.

Eğer, şu dünyada geçireceğin vakit, daha sonraki sürecin milyarlarca ve milyarlarca sene sürecek boyutuna göre, okyanusa dalmış bir kuşun gagasındaki damla kadar az ve kısa ise;

Ve sen, geleceğini sadece bu süreç içinde kazanma şansına sahip isen, halâ daha dedikodu ile, gıybet ile etraf hakkında konuşmakla vaktini harcayacak lükse sahip olduğunu mu zan ediyorsun?.

Aklı olan, zorunlu konuşmanın haricinde kalan tüm vaktini zikir ile değerlendirir, tesbih ile değerlendirir.

Nerede olursa olsun, abdestli veya abdestsiz her halükârda zikir yapılabilir.

Öyleyse yapılacak şey, yanlışlardan en kısa zamanda dönmektir.

Fazilet; Yanlışını idrâk ettiğin anda kendine itiraf edebilmek ve onun gereğini uygulayabilmektir.

İnsan, dün ile oyalandığı takdirde, yarınını kaybeder.

Yarınını kazandırmayacaksa dünden bahsetme!

Asr sûresi, bunu anlatır.

Hak olanı, gerçek olanı, sana bir şeyler kazandıracak olanı elde et ve kendinde oturtmaya çalış!.

Ve, bunları yapma, gerçekleştirme konusundaki güzellikleri çevrene de tavsiye et!..

Kurân’ın uyarısı bu!..

Yer yüzündeki hiçbir değerin ölçemeyeceği, içinde yaşamakta olduğumuz zamanı süratle yitiriyoruz.

İçinde yaşamakta olduğumuz zaman, yeryüzünde hiçbir değerin ölçemeyeceği konumdadır.

Ölüm ötesinde; “Ahh!.” diyeceksin. “Neden bir nefesi dahi boşa harcayıp zâyi ettim?..”

Bana ne!.. Falanca ne yapmışsa yapmış. Ben bunları konuşayım diye gelmedim ki dünyaya!.

Onu bunu konuşayım derken geçen bunca zamanda neler yitirdim?. Neleri elde edebilirdim?.

Bir adam, yemeğini yemiş, sofrada bir dilim ekmek bırakmış. Ona, “ ne müsrif insan!.” diyoruz.

Yalnız O adam değil!. Hepimiz istisnasız müsrifiz, iflâstayız... Çünkü, içinde yaşadığımız anları, ölümden sonraki hayatta bize yararlı olacak şekilde değerlendiremiyoruz.

Ne kadar büyük bir yanlıştır ki, zikri veya ibadeti sadece câmiye ve seccadeye tahsis etmişiz. Onun dışında kalan zamanın hepsini de dedikoduya gıybete ayırmışız.

Televizyon seyreder dedikodusunu yaparız. Gazete okur, dedikodusunu yaparız. Komşuya gider, dedikodusunu yaparız. İki kişi bir araya gelir hemen dedikoduya başlarız.

“ Ölmüş kardeşinin çiğ etini yemek ” diye bahsedilir bu olay yüce kitabımız Kurân’da...

Ölen kardeşini kim sofraya koyup, etini kesip, üzerine tuz biber ekip, yanına da turşu alıp yer?. Kimse böyle bir şeye kalkışmaz!

Ama Kur’an, gıybeti dedikoduyu, ” ölmüş kardeşinin çiğ etini yemek“ diye tasvir ve tarif ediyor...

Mevlana’nın bir sözü var;

“Ben kötüysem, kötülüğümle gittim Cancağızım!.” diyor.

Kendim, yaptığımın neticesi ile karşılaşacağım. Ben iyi isem, benim iyiliğimin de sana bir faydası yok!

Sen, kendin için ne yapmadasın?. Kendi geleceğin için yaşamı nasıl değerlendiriyorsun?.

Hepimiz yalancıyız!. Hepimiz kendimizi aldatıyoruz.

Kendimizi aldatmak sûreti ile, kendimize verdiğimiz zararı ise, bize dışarıdan hiç kimse veremez!

Eğer, Allah’ın sistem ve düzenini anlamışsak, Hüküm şu ki;

“Herkes ancak, yaptığının karşılığını alacak, yapmadığının da karşılığını almak mümkün değil”

Dışarıdan biri de öyle bedavadan bir şey vermeyecek.

Birinizin kârı biraz düşük olduğu zaman; “Eyvah!. Bu açığımı nasıl kapatabilirim?.” diye telaşlanıyor, bir takım sorular sorarak, kendi kendinize bir takım çareler arıyorsunuz.

En fazla ayda bir, muhasebe yapıyorsunuz. “Ne geldi, ne gitti, ne kadar kâr ettim, ne kadar zarar ettim, nereye ne harcadım, ne açığım var,” diye...

Hiç olmazsa kendinizi ayda bir defa muhasebeye tâbi tutuyor musunuz?

“Bu ayı nasıl geçirdim?. Bu ay kaç saat yaşadım?. Bunun kaç saatini ölüm ötesi yaşama dönük olarak değerlendirdim?.”

“Ne kadarını da bu dünyada bırakıp gideceğim ve bir daha hiç ilişkim olmayacak şeyler için harcadım?.”

İşte haftada bir olan Cuma namazının bir çok özelliği yanında bir özelliği de kişinin haftalık muhasebesi içindir.

Cuma günü yatağından kalkıp, sabah namazını kıldıktan sonra, namazı kıldığın yerde oturup hiç olmazsa beş dakika düşüneceksin!.

“Şu geçen Cuma namazından bu Cumaya kadar, bu bir haftamı ben nasıl değerlendirdim?. Hangi kazançlı işleri yaptım?.Ne kadar zamanımı da israf ettim?.

Ve bu arada, ne kadar insanı da aldattım?.  Menfaat sağlamak için ne davranışlar yapıp, ne yalanlar söyledim?. Bu arada neleri kaybettim?. “

“Dünyada bırakıp gideceğim ve bir daha benimle hiç alâkası olmayacak şeyler için ne kadar zaman harcadım?.”

Bunun bir misâlini Hâdiste Rasulullah sallallahu aleyhivesellem anlatır:

“Kişi mahşerde kendi dünya yaşamını görür. O yaşamı ile hesabını vermeye başladığı zaman bir yana bakar; Allah için harcadıkları yırtık elbiseler, kullanılmış giyecekler, yemek artıkları, beş on kuruşluk sadakalar!..

Sonra öbür tarafa bakar; Kendisi için olan tarafta, kıymetli giysiler, lezzetli yiyecekler, kendisine ve en yakınlarına harcadıkları paralar...

Her ikisini de böylece görür. Ve o anda der ki, utancından dolayı ;

“Yer yarılsa da ben şu anda toprakta yok olsam!..”

Çevrenizdekilere elinizden geldiğince yardımcı olun, zarar vermeyin… Allah sizi çevrenizle uğraşmanız için değil, kendinizi yetiştirmek için bu dünyaya gönderdi, kulluğunuzu edesiniz” derken Hz.Rasulullah, İblis de bizi daima çevremizdekilerle meşgul edip, kendi geleceğimizi hazırlamamızı engelleyici fikirler ilkâ eder, içimize verir… Bu sebeptendir ki; İnsanların arasında en yaygın olan şey, dedikodu ve gıybettir!

Dedikodu ve gıybet eden kişi, İblisin atına binmiş onun dilediği istikamette yürümektedir, ilerlemektedir

Son Düzenlenme Pazartesi, 12 Haziran 2017 22:20
Bu kategorideki diğerleri: « 99 ESMÂÎ HÜSNÂ Nasihat »

NE İZLESEM

 
 

NE OKUSAM