Münir Derman Sohbet

Yazan Münir Derman Write on Pazartesi, 09 Nisan 2018 Yayınlandığı Kategori Tasavvuf Okunma 5520 kez
Ögeyi Oylayın
(2 oy)

Aziz cemaat bir Hadis-i Peygamberi vardır.  Büyüklerin Büyüğü Rasûlullah’ın bir sözü vardır, Hadis-i Şerif.  Kim olursa olsun. Halk cemaat ne olursa olsun diyor. Halka kendi aklınız miktarınca değil… Mesela aha buraya ben çıktım size vaaz ediyorum.  Benim aklımın miktarınca değil.  Onların akılları miktarınca söz söyleyeceksin.

Benim bildiklerimi siz bilmezsiniz, sizin bildiklerinizi de ben bilmem.  Ben şimdi Doktorca size anlatsam anlamazsınız.  Bu kadar tahsil edeceksiniz ki doktor lisanından anlayasınız.  Ben işte o aklımın düşündüğünce size hitab etmeyeceğim.  Sizin anlayacağınız sizin aklınızın derecesinde hitab edeceğim.  İlaç yazdım size. Şunu şöyle yapacaksın işte bu (ilaç isimleri).  İşte bu böyle yapacaksın.  Bilmem şeker seviyesi şöyle oldu mu şöyle olacak. Glikoz şöyledir.  Bilmem efendim hipotansiyon şöyledir.

Ne diyor bu herif.  Sizin anlayabileceğiniz şekilde… 

Yani aklınızın alabileceği şekilde.

Eğer ben kendi aklımın anlayabileceği şekilde söylersem, Tanrı ya ve Peygambere yalan isnad ederler.

“Efendim attı Musa ejderha oldu!”

Şey ulan bu ne söylüyor herif.

Karşındakinin aklının alacağı derecede söyleyeceksin.  Aha ben size Allah hakkı için söylüyorum.  Rasûlullah şefaatından mahrum etsin beni.

Aha burdan çıkarken aha şurada felç olayım.  Kafanızı geriye bir çevirin diyeyim size şurada.  Bu bir hüner değil. Hepiniz yaparsınız.  Bakın aha burda kaç tane cemaat var.  Hepiniz çıldırırsınız burası insanla dolu. Aklın almaz.

O zaman heee efendim hokkabazlık yapacak.  Sen İslam dinini ne zannettin ya.  Kırk senedir ben yerlere burnumu niye sürüyorum, siz niye sürüyorsunuz. Onun için ağam,

Öyle değil devenin ayağı.  Ayağı devenin öyle değil.

Onun için insanın aklının alacağı kadar söyle senin aklının.  Benim aklımın değil.  Yahut ben de onu dinliyorsam onun aklı kadar değil.

Böyle söylersen hem dini tahrib  edersin,  Hem peygamberi yalancı çıkarırsın, hem Allah’ı inkar ettirirsin.

Senin anlayabileceğin şekilde söyleyecek.  Daha basit bir şey söylediği zaman felan yerde bir Vaiz Efendi, haydi öteki vaiz efendi “hım hım hım” köpek lakırdısı.  O ona o ona şunu söyledi bunu söyledi.  Sen secdene bak secdene ağam.  Aha bu karşınızdaki beyaz saçlı adam neler biliyor neler.  Aha ya öyle değil devenin ayağı.

Onun için ağam aklının alabileceği kadar söyleyeceğim aklınızın alabileceği kadar.

Bir öküzü koskocaman bir şehre bırak.  Bağdad şehrine, öküzü. Bir ucundan bir ucuna gitsin.  Bağdadda ne saraylar neler neler var.

O hiç birini görmez ancak sokaktaki karpuz kabuğunu görür.

Sen kendini temizle perdeler kendiliğinden yırtılır oğlum.  Perdeler yetmiş bin perde seksen bin perde. Hanı söyledik ya eski vaazlarda. Perdeleri kaldırmağa çalışma sen kendini temizle onlar hepsi kendiliğinden yırtılır.  Hanı hadis-i kudsî var: “Evliyai tahte kubabi la yarifühüm ğayri”  “Benim evliyalarım Benim örtümün altında gizlidirler. Onları kimse görmez.”  E ne biçim örtü bu. Kim görecek peki ya Rabbi! Kim görecek?  Hepimiz göreceğiz.  “O halde nasıl göreceğiz onu?”  Sen temizlen perdeler kendiliğinden çıkar.

“Nasıl temizlenelim?”  Abdestsiz namaza gelebiliyor musun oğlum?  “Yok!.”

Abdestle huzura gitmek perdesini yırttın.  Cünüpsün, girebiliyor musun mescide?  “Hayır!.”

Guslettiğin zaman o perdeyi yırttın, aha perde böyle yırtılır.  Onları görememizin sebebi bizim içimizdeki pis duygulardandır.  Biz bu pislikten tamamiyle tecerrüd ettiğimiz zaman temizlendiğimiz zaman: Vucûhun yevme izin nâziratin” tertemiz temiz olur o zaman.  Onlar görülmeğe başlarlar görülmeğe başlar.

Bir doktor bakar yüzüne: “Sen kalk git evine.  Yahut: “Git soldun kalbinde bilmem ne var!” derler.  Yüzünün renginden anlar insanı değil mi? Anlar.  Yahut bir adam sokakta giderken uzaktan: “Ulan bu sarhoş bak, yalpalanıyor!” dersin.  Şu şu şu “aha düşecek!” dersin, nasıl anlıyorsun.  Aha işte o perdeleri yırtıp senin perdelerin yırtılıp da insanları, o güzel insanları görülmeğe başlar.

Onlar insanın suratına bakmakla ne olacağını anlar.

Beyazidi Bestamî Hazretleri kırk küsür sene evvelden Hasanü’l- Harkani’yi görmüş.  Daha Hasanü’l- Harkani kırk sene sonra doğuyor Beyazidi Bestamîden sonra.

Diyor ki şu köyde Hasan isminde birisi doğacak. Yüzü şöyle olacak kaşı böyle olacak, gözü böyle olacak, burnu şöyle olacak.  Şöyle sesi olacak. Yürüyüşü şöyledir böyledir bilmem ne…

Kırk sene evvel Hasanü’l -Harkaniyi tarif ediyor.  Bizde nasıl senin bu sarılığın oldu.  Sende bilmem efendim şu var hastalığını anladığımız gibi o insanlar da yüzüne bakmakla insanın içinde ne kadar pislik var onu anlar. Neden? Hepimiz anlarız. Sen, ben. Aha bu secdeye başını koyan anlar.  “Nasıl anlar efendim?”

Yahu hiç biriniz küfür yapıyor musunuz yapmıyorsunuz, niye?  Ahreti görüyorsun burdan yav.

Cenâb-ı Allah’ı seyrediyorsun aman Yâ Rabbi ayıptır yav.  “Nerden o?”

Aha görüyorsun ama aklına sokamıyorsun aklına, öküzlüğünden.  Aha bu hekim. Hepimiz görüyoruz hepimizi.  Ahireti görmesen sen şuraya gelebilir misin?  Ahiret yoktur diye görmesen gelemezsin buraya.  Bize din babamızdan miras kaldı.  Oturduk üzerine bedava din üzerine ama sonra anladık.

Çocuğa bile parayı versen kor cebine atmaz bir yere.  Hepiniz görüyorsunuz ahireti, hepinizde Velîyullahlık var ama farkında değilsiniz.  Görüyorsun bir herifi bunun sonu berbattır yav kumardan başını kaldırmıyor.  “Nerden biliyorsun?”  Aha secdeye başını koymasından biliyor, o da koysaydı bunu bilirdi.  Hepimizde “ve mâ lekum min dûnillâhi min veliyyin ve lâ nasîr”  Aha âyeti hepinizde velîlik var ama farkında değilsiniz.  “Nasıl?”  Şu göz ağam göz göz göz!  Bir yağ parçası aha şu kadar.

Görmeğe sebep olmaz bu yağ parçası. Görmeğe sebep olmaz.  Öyle olsaydı rüyada görülen şeyleri görmezdin, gözünü yumup yatıyorsun.  Rüyada renklen beraber görüyorsun, sabahtan kalkıp: “Ağam ben şöyle şöyle gördüm. Derenin üstünden geçtim. Hasan Efendi de geliyordu bana yeşil bir tane deynek verdi. Sonra çıkardı kırmızı bir elma verdi!.”

Nereden bunlar?  Hani gözün görüyordu.  İnsan topraktan yaratılmıştır amma ağam, toprakla hiç alâkası yoktur. Toprağa benzemeyiz.

Cinler de ateşten yaratılmış ama ateşle bir münasebeti yoktur.

Onun için Allah münasebeti olmayan şeylere münasebet verdi.  Bu münasebete bizim aklımız ermediğinden her şey gizlendi.

İnsanın toprakla bir alâkası münasebeti varsa, vardır belki varsa bizim aklımızdan gizlenmiştir.  Gizlendiği için biz o işi bilemiyoruz.

O Beyazidi Bestamî bir gün demiş müridlerinin arasında otururken: “Şanımı tenzih ederim ben!” demiş.

Hani Şemsi Tebrizî Hazretleri Konya’ya gittiği zaman Mevlânâ’yı at üzerinde gördü de sordu ki: “Hz. Ahmed midir büyük, yoksa dedi Beyazidi Bestamî midir?”. Şemsi Tebrizî Celaleddin-i Mevlânâ’ya.

İşte o Beyazidden bahsediyorum: “Ben şanımı tenzih ederim” diyor, kendinden geçmiş!.  “Ya ne demek istemiş ben Allah’ım demek istemiş?”

Beyazid-i Bestamî Hazretleri.  Beyazidi Bestamî Hazretleri dünyanın anadan doğma büyük Velîsi.  Cafer-i Sadık Hazretleri yetiştirmiştir.  İsmi geçtiği zaman koskoca Gavsul Azam Abdulkadir Geylanî ayağa kalkarmış, Beyazidi Bestamî nin Eba Yezid ismi geçtiği zaman.  Hani böyle büyük Velî?

Beyazidi Bestamî bir kitabında diyor ki: “Benim evimin önünden geçen köpek bile Velî olur!.” Diyor. Böyle büyük bir zât-ı muhterem. Bu demiş işte.

Kendine geldiği zaman yanındakiler demiş ki: “Sen böyle söyledin. Ben tanrıyım dedin, Allahım dedin!.”

“Yok demiş tanrı tenden münezzehtir, vücudu yoktur onun. Eğer bir daha söylersem demiş bunu, kendimden müridlerine kılıçları kamaları alın beni hançerleyin çünkü ben Allah’ım diyenin katli mucibtir!” demiş.

Bir daha öyle kendinden geçmiş başlamış bu lakırdıları söylemeye.

Söylerken çekmişler kamaları haydi hepsi üzerine.  Kılıcını vuranın kılıcı eğriliyor kendine saplanıyor.  Hepisinin hançeri eğrildi.  Kılıcı vuranların hepsi öldü gitti, bunlar münafıklardır.  Münafık acaba olur mu olmaz mı? Diyen.

Aha demin başladığım zaman söze size dedim ki insanların aklı derecesinde onlara hitab edin.  Senin aklın derecesinde değil.  Beyazidi Bestamî kendi aklı derecesinde söyledi ötekiler anlamadılar.  Anlamadı mı Rasûlullah’la Cenâb-ı Allah’ı yalan isnad ettiler.  Kılıcı vurdu mu kendine vurdu…

Bir gün Beyazidi Bestamî iki Velî oturuyormuş kendi zamanında.  Biri demiş ki: “Bana günde seksen defa tecellî-yi Rabbanî oluyor.  “Ne demek o?”  “Gözümü yumdum mu bütün kâinatı ahireti görüyorum!” demiş.  Seksen defa.  Öteki Velî demiş ki: “Sen git de Beyazidi Bestamîyi gör!” demiş.  Aradan bir iki ay geçmiş, o velî yine demiş ki: “Bana demiş günde üç yüz defa tecellî-yi Rabbanî oluyor!.”  O velî yine ona demiş ki: “Sen git Beyazidi Bestamîyi gör!.”

Kalkmış: “Ulan bu ne biçim bir adamdır ben gideyim göreyim!” demiş.  Kalkmış gitmiş evine.  Demişler ki: “Ormanda Beyazidi Bestamî evde değil!”  Kalkmış adam ormana gitmiş.  Ormana dağda yanaştığı zaman Beyazidi Bestamî’nin görünmeyen mütemadiyen dönen radarları var radar, radar.

Radarları televizyonları böyle bir zâtın geldiğini anlamış.  Hemen radara çarpıyor.  Ormanın dışarı çıkmış mübârek.  Velî şöyle kapı kadar ona yanaştığı zaman Beyazidi Bestamî’nin yüzünü görür görmez “küt!” diye düşmüş ölmüş.

Ve lemmâ câe mûsâ li mîkâtinâ ve kellemehu rabbuhu kâle rabbi erinî enzur ileyk(ileyke), Kâle len terânî ve lakininzur ilel cebeli fe inistekarre mekânehu”

Beni göremezsin Ya Musa.  “Len era” Demiyor, “Ben görünmem” Demiyor Kur’ân-ı Kerimde.  “Len era” “Ben görünmem” demek.  “Len terânî” “Beni göremezsin” demektir.  O halde Cenâb-ı Allah görülebilir demektir.  “Len terânî göremezsin, mamafih istiyorsan karşı cebele (dağa) bak!” demiş.  Vaktaki cebelde Cenâb-ı Allah tecellî etmiş.  Eder etmez Musa bayıldığı gibi yere düşüyor.  “Ve harra mûsâ saıkan”.

Şimdi bu adam da bu velî de o büyük velî Beyazidi Bestamînin yüzüne bakar bakmaz:

“…Nahnu akrebu ileyhi min hablil verîdi.”  Nahnu biz akrebu yanaşığız min hablil verîd size şah damarınızdan daha yakınız.

Beyazidi bestamînin hududuna girer girmez velî daha temiz oldu daha temizlendi.  Nasıl ki bir miknatisin hududuna girer girmez “lup!” diye çeker seni, aha öyle o hududa girdi mi Beyazidi Bestamî de Cenâb-ı Allah’ın tecellî ettiğini görür görmez “küt!” diye vücudnan gitti herif yandı gitti.  Onun için perdelerin altında gizlidir.

Ateş maşayla tutulur.  Ancak bu cesedden çıktktan sonra Cenâb-ı Allah’ı inşaAllah cennetten Cemâli azametini bize gösterecektir.  Kur’ân-ı Kerimde şey var, hep göreceğiz.

Onun için perdelerin altında gizlidir. Ateş maşayla tutulur. Ancak bu cesedden çıktktan sonra Cenâb-ı Allah’ı inşaAllah cennetten Cemâli azametini bize gösterecektir. Kur’ân-ı Kerimde şey var, hep göreceğiz.

Mesela birisi geldi birisine kızar. “Tuh!” diye yüzüne tükürür. Ulan o kendi yüzüne tükürür. Mü’min mü’minin aynasıdır ulan. Aynaya geç karşına tuh diye tükür, ulan kendi yüzüne tükürüyorsun. Ayna yalan söylemez ki ne isen sen onu gösterir.

Onun için Rasûlullah’ın Cemâl-i Akdesine Ebu Cehil bakmış: “Sen ne çirkin adamsın!” demiş. Ayna. Aynanın önüne getir çirkini çirkin görecek kendini. Ayna çünkü yanlış göstermez. Mü’min, mü’minin aynası olduğuna nazaran o da kendisini orda gördü.

Habeşlinin biri Hintlinin biri ayna getirmişler bu çirkin gösteriyor diye aynayı yakmış yav, yakmış aynayı! Ebu Bekir bakmış Rasûlullah’ın mübârek yüzüne: “Yâ Rasûlullah sen ne güzelsin!” demiş.

Peki ya Ebû Cehil?

“Mü’min mü’mine bakarsa aynadır” demiş evet. Ebû Cehil mü’min değildir . İyi ya hadiste diyor: “İnsanlar mü’min doğarlar mü’min ölürler.”

“Bu ne demek?”

Gayba inanmak makinası vardır insanda demektir.

“Biz, bize inanacak yarattık insanı” demektir.

Hangimizin gözü üç tâne, hangimizin kulağı tek. Hazreti Âdem’den beri aynı cins devam ediyor. Kulaklı mulaklı şu bu. Ama hiç birbirimize benzemiyoruz. Yaaaa benzedi mi o zaman iş değişir. Kesret olacak. Hiç birbirine benzemeyecek.

“Belâ kâdirîne alâ en nusevviye benâneh”

“Biz dünyâya gelmiş bütün insanların şu sağ baş parmağını hiç birbirine benzemeyecek surette yarattık.”

“Belâ kâdirîne alâ en nusevviye benâneh” Bu (işaret parmağını göstererek), ALLAH’ın vücutta câsusudur ağam câsus câsus!. Şehâdet edecektir o. Onun için namazda elini getiriyorsun şu parmağını da böyle koyuyorsun.

“Yâ RABBi huzûruna geldim. Bütün şeytânî, senin sevmediğin Rasûlun ikrah ettiği şeylerden kendimizi tenzih eder huzûruna geldim!. Aha bu söylediğime de aha bu şehâdet eder.”

Bu ALLAH’ın câsusudur. Şu parmak. Şu şu şu bu değil. Dâimâ Kur’ân-ı Kerim’de bahsedilen uzuvlar bahsedildi mi sağ taraftan bahsedilir.

“Belâ kâdirîne alâ en nusevviye benâneh”

Bütün parmak izleri. O kriminolojide cinâyet ilminde kullanılır bilirsiniz. Bütün parmaklardaki izler aşağı yukarı on binde on beş binde bir birbirine benzeyebilir. Fakat Katon isminde bir Kriminoloji Profesörü kırk milyon kişi içinde tecrübe yapmış. Şu parmaklarda bunda yüz binde bir benzeyen oluyor. Kırk milyon kişi içinde şu baş parmağın işâret parmağının birbirine benzeyenine tesâdüf edememiştir.

“Belâ kâdirîne alâ en nusevviye benâneh”

Şu parmak! (İşaret parmağı) Onun için insanlar mü’min doğarlar ve mü’min ölürler. Yâni gayba inanmak kudretinin “inanabilecek bir makine halk ettim Ben!” diyor cenâb-ı ALLAH.

Hepisine aynı mumu verdim. Aha elektriklerin hepisi 250 voltta yanabilecek kâbiliyettedir. Birisi gevşerse söner, yanmaz. İşte senin de bir yerin gevşedi mi Ebû Cehil oldun çıktın dışarı.

Eee kendin gevşetirsin bunu. Bi de Gayretullah’a tutulur. Dokunur ALLAH gevşetir Maazallahu Teâlâ! ALLAH gevşetti mi Ebû Cehil olursun.

Bana şunu yap. Hepisini yapıyor Rasûlullah nihâyet yerden dört beş tâne çakıl taşı aldı Cenâb-ı sallallâhu aleyhi ve sellem mubârek avuçlarına çakıltaşı dört tâne.

Yumdu avucunu:

“Yâ Ebû Cehil!” dedi. Akrabası.

“Bana inanmıyorsun dedi. Bak yerden şu çakıl taşını aldım!” dedi.

“Şu elimdekiler benim kim olduğumu söylerse inanacak mısın?” dedi.

“İnanacağım!” dedi.

Açtı mübârek avucunu. Taşlar: “Lâ İlâhe İllallah Muhammeder Rasûlullah!” dedi. Taşı söyleten kim? ALLAH!..

Şunu şöyle Hannane Ağacının kulağı var, taşın kulağı var. Yerin var . Karnın var, ağacın var. Hepisinin kulağı var.

Onun için mü’min doğar insan, mü’min ölür. Yâni ALLAH’a peygambere inanmak kâbiliyet makinasıyla doğar makinasıyla ölür. Onun için tövbe her dinde vardır.

Papazlarda da tövbe eder günah çıkarır. Günah çıkarır. “Efendim bu merdud.” Merdud kabul .

Küfür. Ama geliyor bir insan papazın huzuruna diyor ki: “Ben şu edepsizliği yaptım nasıl affedilir?” Îtiraf etmek de bir nevi tövbedir değil mi? Hatâmı îtiraf ediyorum. Bizce merdud. Ama yine bir şeydir. Onun için İslâm’ın en büyük şeyi Tövbe Kapısı’nın bulunmasıdır.

Cennetin Tanrı rahmetiyle sekiz tâne kapısı vardır. Sekiz tâne kapısı. “Nerden gördün de bunu?” İster göreyim ister görmeyeyim.

Demin ne dedik. Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in hadisleri sinema perdesi gibi. Oynatmış, oynattı mı görüyorsun ordan.

O dedi sekiz kapısı var. Daha şüphe mi edeyim bundan. Bu kapılardan birisi de dünyâdan görülür oğlum dünyâdan, dünyâdan görünür. Sezilir. Görülür elle tutulmaz yalınız. Çok dikkat edin!.

Cennetin sekiz tâne kapısı var dedim. Peygamberin mübârek hadisinin gösterdiği sinema perdesi gibi, sekiz tâne kapısı var. Bunlardan birisi dünyâdadır. Çok dikkat et haaa, aklına sokmağa çalış!. Dünyâ’dadır bir tanesi. Görülür, sezilir. Hani körler gelir ya:

“Aa burda bir kapı var, tokmağı var! Bilmem nesi var!”

Kapı. Ama kapı mı değil mi katiyetle kör bilmez. Aha öyle sezilir. Elle de tutulmaz. Elle tutulması böyle burdaki benzettiğim gibi elle tutulmaz. Tutulsa ooo şimdi ne çilingirler var seksen türlü maymuncuk yaptırır açtırırız onu. Onun için tutulmaz.

“Peki sekiz kapının bir tânesi dünyâdadır. Ne o kapı?”

Acele etme!.

Öbür kapılar geriye kalan yedi kapı. Onlar bâzen açılır bâzen kapanır, öteki kapılar.

Fakat bu söylediğim hanı o dünyâda olan kapı var ya o her zaman açıktır. O kapı ne?

Tövbe kapısı… Tövbe Kapısı… Bu kapının ismi Tövbe Kapısıdır.

Tövbenin batı tarafında bir kapısı vardır. Batı tarafında. Güneş doğuyor batıyor. Kıyâmete kadar açıktır bu kapı. Batıda batıda garbde yâni. Güneşin doğduğu (battığı) tarafta dünyâda kapısı açıktır Tövbe Kapısı. Kıyâmete kadar açıktır.

“Ne demek kıyâmet?” İki türlü kıyâmet vardır. Bir dünyânın mahvolması bir de zât-ı âlinizin mahvolması. Ölene kadar. Ölürkıen söyle bir Hulûs-i kalb ile: “Aman Yâ RABBi Lâ İlâhe İllallah!

De. Ulan ben anladım işi. Postu kurtardın!” Kurtardım ama dünyâda yediğin, yaptığın edepsizliklerin kırbacını yemek şartıyla. Öyle bedava değil iş. Kurtarırsın!.

“Kıyâmete kadar açıktır” dedim. Bir sizin ölümünüze kadar bir de kâinat. Peki niye garbdadır bunun kapısı. Güneşin battığı yerdedir.

Evet ordadır. Çünkü güneş battığı yerden çıktığı gün kıyâmet kopacak değil mi?

Güneş garpten doğduğu zaman, öyle değil mi hadis var. O vakit o vakite kadar kapalı değil açıktır. Onun için korkma serseri serseri dolaş. Deki: “Yaşlandığım zaman namaz kılarım!” de. Öyle de olur. O da güzelce. O da bir eşekliğin cinsidir. O da bir öküzlüğün nev’isi.

Ağam her işi yap fakat namazı bırakma!.

Tâif halkı Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in mubârek ordusu Tâifi bir türlü zaptedemedi. Her tarafı zaptetti. Orayı zaptetemedi. Tâifliler çok cengâver adamlar. Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem Efendimize haber gönderdiler ki biz Müslüman olacağız demişlerdir. Yalınız bir şartımız var. Her şartını yapacağım yalınız namaz kılmayız demişler.

Olmaz demiş Resulullah Efendimiz. Kabul etmemiş. O halde namazsız İslâm’lık olmaz ağam.

“Efendim olur!” Olmaz! Nüfus kağıtlı Müslüman derler ona. Bunun şakası yok!.

Hz. Ömer’i, yatsı namazından sonra zehirli hançlerle arkasından namaz kılarken şehid ettikleri zaman sabaha kadar can çekişti Hz. Ömer. Sabaha kadar. Kanlar akıyor o zaman doktor moktor yok ki şey etsin, kanını tutsun. Birisi gelmiş: “Yâ Emire’l- Mü’minin sabah ezanı okunuyor!”

O kanlı vaziyetinde namaza durmuş Ömer (r.a.). Çünkü Cenâb-ı Peygamber buyurdu demiş işittim ben: “Men terekes salat fekat kefer!” demiş. “Kim ki salatı terk etti küfürdedir” demiş.

Ağam beyim Hadis. Aklınla tart ona göre işini bil. Şakası yok!. Namaz kılmadı mı ben anlamam öyle bir şey. Anlamam öyle. Yedi yaşından beri anamız ağladı namaz kıla kıla. Bacaklarımıza şey indi su indi. Namaz kılmayanla sen nasıl bir olursun?.

Yoooo yağma yok öyle kıymetinizi bilin oğlum!. Herkes gece sabahleyin kaşınırken şu dedler, şu mübarek yüzlü insanlar sarılmış şeyine câmiye geliyor!”

Her babayiğidin kârı değildir. “Nasıl niye geliyorsun. Bir şeyden mi korkuyorsun?.” Hayır. Ahireti görüyorsun ahireti. Hepsini görüyorsun. “Hani görülmezdi ağam?” Görünüyor da sen farkında değilsin. Hani şöyle demin “elle tutulmaz” dediğimiz şey. “Eee söyle Efendim sen kılıyorsun.” Eee kılıyorum. “Bana arkada şefaat edersin.”

Yağma vardı değil mi. Yağma vardı. Arkadaşın : “ALLAH kabul etsin bana da dua et.” “Eheee ederim ederim. Hiç merak etme. ilk işim sana duâ etmek.” Yağması var değil mi.

Mâmâfih bu gün daha edepsizlik fazlalaştıkça oğlum banknotu olan gelecek. Simsarlar çıkacak bir gün haaa. Hanı var şimdi de simsar. Iskat diye İslam dininde bir şey yoktur.

Efendim İmâmı Birgivî böyle söyledi. İmamı Birgivî’yi ben rüyamda bile gördüm mübârek adamı. Mü’minin mü’mine duası kabul olur. Evet kabul olur. Ama Hasan Efendi öldü. Ver otuz bin lira. “Aldım verdim verdim aldım!.” Pırrrt cırrrt sağa çevir sola çevir. Yakında öyle birer olacak ki iskat komisyonculukları olacak. Makinası orda “cırıt cırıt cırıt.” Hesap tamam şu kadar. Herif kurtuldu. Bunun şeyle ne farkı var. Papaz efendiynen bilmem nesinden çıkan.

Yarın namaz Isakatı olacak haaa. Sen baktı ki herif tırlayacak, şey kasalar para dolu ne yapayım. Çağır komisyoncu Mehmet Efendiyi. Çağır gelsin.

“Nedir Efendim?”

“Ben atmış beş yaşındayım haaa. Tırrlayacağı zaman, Ben hiç namaz kılmadım. Bir hesap etsene!”

“Baş üstüne efendim!”

“Tırrrrııııııt!” Hadi bir yaldızlı kağıt hesâbın tamam.

Yağma var değil mi bunlar da gelecek. Nereler olacak oğlum. Hesabı tamam cennet hesabı, âhiret hesabı kestiriyorum. İşte sen felanca artık o “oraya gitme o pahalı yapıyor” diyecek.

“Komisyoncu Mehmet daha ucuz yapıyor der haaa şimdi ortada işte.”

Böyle işler yoktur oğlum. Böyle iş yok İslâm Dîni’nde. Bunların hepisi martavaldır. Kim ne dersin dersin. Daha neler var söylersem hanı aklınızın alabileceği şekilde söyleyeceğim.

O zaman İslâm Dîni’ni töhmet altına koymuş oluruz. Herkes kendi bilir. O halde azîzim sen şunu bil. Yerde ve gökteki zerrelerin hepisi Tanrı nın, ALLAH ’ın emrindedir.

(Devamı sonraki kayıttadır…)

Kaynak:https://garipdervis.wordpress.com/

Son Düzenlenme Perşembe, 19 Nisan 2018 10:53

NE İZLESEM

 
 

NE OKUSAM