Aynalı Oda İlah -2

Yazan Write on Çarşamba, 20 Eylül 2017 Yayınlandığı Kategori Blog Okunma 6022 kez
Ögeyi Oylayın
(1 Oylayın)

Aynaya baktığım gibi kendimi Allah’ın varlığına dair delillerin öne sürüldüğü bir meclisin içinde buldum. Bu sırada çevreme baktığımda kimsenin ağzının oynamadığını fark ettim. Nasıl oluyor da hiç ağız oynatmadan böyle bir konuşma gerçekleşiyordu çok şaşırmıştım. Bu sırada yanımda duran kişiye selam verdim. Selamımı ağzımı oynatarak verdiğimi görünce o da bana şaşırdı. Bana başımı göstererek iki anlım ortasına baş parmağıyla bir kez dokundu tam o sırada ne olduysa oldu artık bende zihin gücümle konuşmaya başlamıştım. Tekrar selam verdim bu selamıma karşılık verdi.

  • Neredeyiz şu an diye sordum.
  • Hangi gezegen diye soruyorsun LOGOS gezegenindeyiz.
  • Bu meclis neyin nesidir insanlar neden toplanmışlar burada diye sordum bana;

Buradaki insanların bir ilahın olup olmayacağı konusunda tartışıyorlar.

Gördüğün gibi sol taraftaki "maviler" bir ilahın olmadığı konusunda delillerini öne sürüyorlar sağ taraftaki Sarılar ise bunun tartışmanın manasızlığını olmadığını söyleyebilmek için kör sağır olmak gerektiğini söylüyorlar.

Birden soldakilerin ne söylediklerine odaklanmaya çalıştım madem bir ilah var bu kadar küçük parçayı bu kadar büyük parçaları nasıl kontrol edebiliyor ben kendi vücudumu bile tümünü kontrol edemiyorken dışarıdaki bir varlık bunları nasıl kontrol edebilir. Hem bir ilah varsa bunların benim sahip olduğum her şeye nasıl sahip olabilir.

İlah neye denir bu varlığın nasıl bir vasfı var ki buradaki herkesi nasıl kontrol edebilir. Tek tek bir sürü insan kendini kontrol etmiyor mu? Buradaki insanlar robot gibi mi yani ...

Bu sefer söze benim yanımda duran arkadaş cevap vermek için izin istedi orada en üstte duran kişi izin verdi söze başladı.

- Siz sadece hayallerinizde tasavvur ettiğiniz bir tanrıya göre konuşuyorsunuz; Sizin bahsettiğiniz kavrama tanrı-ilah denir. Eğer göklerde ve yerde O’ndan başka ilâhlar olsaydı, ikisi de harap olup giderdi. Allah ona denir ki her yerde hazır ve her zerreye hüküm eden,doğmamış ve kendisin hiç bir tanır- ilah ortaya çıkmamış hiç bir şeye muhtaç olmayan onun dilediğinden başka hiçbir şeyin olmayacağı başka bir gücün ve varlığın olamayacağı olguya Allah denir. Bu kadar intizam ve düzen olan yerin nasıl bir sahibi olmaz. Dolayısıyla sizin bahsettiğiniz şekilde bir “ilâh–tanrı yoktur, ancak “ilâhiyet” işlevini de ortaya koyan “Allâh” ismiyle işaret edilen söz konusudur.

-Ne düzeni, intizamı bu tarz bir delille nasıl ortaya çıkarsın? Her şey rasgele kendi kendine zamanla oluşmuştur.   Bunlar boş sözlerden ibaret ben sadece gördüğüme ve benliğimin emrettiğine yani canım ne isterse ona inanır onun dediklerini yaparım. Başka bir akla da ihtiyacım yok olsa olsa en akıllı ve yüce varlık benim.

-Kâinat bir kitaptır. Her neye bakarsak bu kitabı görebiliriz. İnsanlar, Arı, inek, ağaçlar, taşlar her biri bir kitaptır. Daha doğrusu kitabın aslıdır. Çünkü kâinatın oyuncuları onlardır. Öyleyse bir sanatçıyı görmeden eserinden tanımaya çalışmak gibi ALLAHı da eserlerinden tanımaya çalışmak insanoğlunun işidir. Bir insan, kendi beden ve benliğini (ruhunu) idrak etmeden ALLAHı bilemez. Siz ise kendinizi tek bir beden yapıdan olduğunu düşünüyorsunuz.   Evrende değişen ve değişmeyen iki cevherden bahsedilir, ruh değişmeyen cevhere aittir, beden ise değişen cevherden meydana gelmiştir. Beden zaman içinde bir baştan sona yenilenmekte, yani çoğu erimekte ve yerine yine aynı maddeler dolmak suretiyle değişmektedir. Küçük evren olan (insan) ve büyük evren (kâinat) bin hazine gibi bilinmeyen yönler ile doludur. İnsanoğlu elindeki araçlar ile bu hazineyi tanımaya, bilmeye gayret etmelidir. Üzerinizi örten cehaletten ancak çalışıp, gayet ederek kurtulabilirsiniz. İnsan evrenin özetidir, alemin küçük bir modelidir. Bu modeli elden geldiğince tanıyabilmek ve ölümden sonrada bir yaşamın var olduğuna inanmak zorundayız.

-Ölümden sonra yaşam olduğuna inanmıyorum. Hepimiz toprağa girip yokluğa kavuşacağız.

-Peki, o zaman ölümü temenni etsene ölüm var iken bu zevk merkezli yaşam da nedir. Hayatın ne kadar zor olduğunu bildiğin halde bu sonsuz yaşama arzunu nasıl açıklıyorsun? Sende en az benim kadar biliyorsun bir sonsuzluğun olduğunu ama bunu kabul etmek istemiyorsun. Nedeni sana sürekli kötü düşüncelerin sahibi o sese teslim olman. Siz sadece aklın ve  duyu organlarının verilerine göre yargıda bulunuyorsunuz.

- O ALLAH’ı açıkça görmedikçe sana inanmayız

Bu sırada en yüksekte oturan kişi bir el hareketi ile konuşmaları kesti.

Arkadaşım bugünlük konuşma faslı bitti dedi. Daha sonra bana dönerek söze başladı;

- Dünyamıza ilk defa geliyorsun bunu fark ettim. İstersen seni biraz dolaştırayım. Sanki her şeyimi biliyor, ne söylemek istesem en doğru şekilde anlıyordu. Buna çok şaşırmıştım. Çünkü dili kullandığımızda kelimeler çoğunlukla ya karşımızdaki kişinin algılamasındaki eksikliğe ya da kelimelere verdiği yanlış anlamalar neticesinde oluşan karmaşaya neden oluyordu. Burada dilsiz konuşmak gerçektende çok hayret uyandırıcı bir deneyim olmuştu benim için.

Beni ilk Mavilerin ülkesini gezmeye götürmek istedi. Acaba mavilerin ülkesi çok uzak mıdır diye içimden geçirdiğim an hemen bana cevap verdi.

-Biz burada seyahat etmek için araç kullanmıyoruz. Nerde olmak istersek sadece istediğimiz yeri hayal ediyoruz ve istediğimiz noktaya gitmiş oluyoruz. Bu çok güzel bir seyahat şekliymiş. Benim elimden tuttuğu gibi göz açıp kapama süresinde kendimi maviler ülkesinde bulmuştum.

"Mavi" ülkenin bayrağında balık resmi şeklinde bir resim vardı. Etrafa baktığımda inanılmaz kalabalık bir ülke olarak gördüm maviler şehrini. Bizim Çin ve Hindistan nüfusu kadar bir insan topluluğu bir arada yaşıyordu. Bu kadar inançsız olan bir Allah'a inanmayan insan olduğuna çok şaşırmıştım. Bizim dünyaya benzer her tür meslekten insan olmasının yanında din adamı dahi vardı. Fakat ilginç olan bu ülkede hiçbir zaman gündüz olmaması . Hayatları hep karanlıkta geçtiğine ve bunu doğal karşıladıklarını gördüm. Daha önce hiç güneşi görmedikleri için bunu yadırgamıyorlardı bile. Hayatlarında tek unsurun bu dünya olduğunu, his ve duygularını merkez aldıklarını gördüm. Ölüm ve sonrasına inanmıyorlardı. Mal, mülk, servet düşkünlüğü, kendini beğenmişlik ve herhangi yapılan kötü bir huydan dolayı hiçbiri pişmanlık duymama gibi karakter yapıları vardı. Bunlardan çıkan fiiller çoğunlukla benlik, hırs, şehvet, kıskançlık, cimrilik, kin, intikam, hiddet gibi hal ve hareket içindeydiler. Yapılan tüm zalimlikler ve vahşet onların adeta bir parçası olmuş yaptıklarını yanlış olarak dahi tasavvur etmiyorlardı. Bu sırada yanımdaki arkadaşım bana dönerek sen onları insan şeklinde görüyorsun istersen onların gerçek şekillerinde görebilirsin dedi.

Gözlerimi bir az sıvazladıktan sonra şimdi gözlerini açabilirsin. Gözlerimi usulca açtım etrafıma tekrar baktım ve içimi bir korku kapladı. Artık herkesi bir hayvan şeklinde görüyordum. Kendilerini, avukat, şair, doktor gibi değişik etiketlerle çok üstün gören hatta daha çok kendilerine ilahlık vasfeden bu insanları köpek, ayı, akrep şekillerinde görüyordum artık. Her hayvanın hangi karakteri baskınsa o şekle büründüğünü söyledi bende birkaç tane örnek vermesini istedim.

-Şu gördüğün köpek ve Ayı şeklinde olan kişi çoğunlukla öfkeli, kızgın, şehvetine düşkün ve kötülük yapar bir haldedir,

Su soldaki Maymun şeklinde olan ise Dedikoducu ve ikiyüzlü bir yaşamı tercih ettiği için bu şekilde.

Karşımızda duran Akrep ise sürekli insanlara azap ve fenalık etmeye diliyle kırıcı olmayı adet edinmiş.

Şuradaki Fil ve Kaplan ise aşırı kibirli ve gururlu bir yaşam içindeler.

Onlarında yanında duran Karınca şeklinde olanlar ise Hırslarını hayat felsefesi yapmış insanlar.

Tilki şeklinde olanlar insanları hile ve fitneyle sürekli rahatsız eden ve bunu hayatın merkezine koymuş insanlar.

Kedi şeklinde olanlar ise sürekle akıllarına gelen kötü vesveselere inanıp bu şekil bir yaşam sürenler.

Daha bunun gibi dünyamızda da olan birçok hayvan görmüştüm bunun için üzülmüştüm.

- buradaki insanlar neden bu şekil zelil bir yaşamı kabul ediyorlar ve bundan kurtuluşu mümkün mü ?

-Tabiiki bu insanın benliğinin, birincilinin en ağır hastalığı. Her hastalığın mutlaka bir tedavi yöntemi de var. Burada gördüklerinin beyinlerinin bağırsak şeklinde olduklarını görüyorsun.

İlk başta buradaki insanların hasta olduğunu kabul edip bundan çıkış yolları araması gerekiyor. Biraz önce gördün adam ırmaktan aldığı suyu kuyuya boşaltıyor ve bunu her gün saatlerce yapıyor. Diğeri sırtına doldurduğu değerli sandığı taşları ne kadar çoğaltırsa o kadar mutlu olduğunu sanıyor. Diğer biri kendisine bir dağ yapmaya çalışıyor diğeri de onun dağından daha büyük bir dağ yapmak için taşları topluyor. Bunun gibi birçok akla sığmayan birçok uğraş içindeler. Fark etmiyorlar ki içindeki bulundukları durum tıpkı çocukların kumdan kale yapma misali bir dalga vurmayla yok olup gidecek. Bu şekil bir yaşam için tüm hayatlarını mahvediyorlar. Bu şekil bir seraptan-rüyadan-illüzyondan kurtulmaları sadece LA ILAHE ILLALLAH zikri ile olur. Bu gidişlerinin yanlış yolda olduklarını ilk başta kabul edip tedaviyi kabul etmeleri gerekiyor.

Tabi bunun içinde sürekli kötülüğü seslendiren sese düşmanlık etmesi gerekiyor. Çünkü o, insanın en büyük düşmanıdır. Neyin iyi ve kötü olduğunda kötü sese esir olmuş Akla değil ALLAHın verdiği Akla uyması gerekiyor. Yoksa Akıllar adedince doğru var ve her bir akıl kendi iç sesine mahkûm yaşıyor. Burada gördüğün maviler ülkesinin halkı, kendi aklını en üstün akıl kabul ediyor.  Bu Benliğin, bilincin yaratılması, insanların yaşaması, üremesi ve dünya için çalışmaları içindir. Fakat gördüğün gibi bu aracı amaç edinip tüm hayatlarını buna adamışlar.  Sürekli içindeki o kötülük konuşan sese ve onun emirlerine uyuyorlar. Adeta diktatörler gibi emirler savuran o ses, şehveti ve öfkeyi aşırı çalıştırdığı için, buna uymak insana tatlı gelir. O ALLAHa uymak ise bu arzuları frenlediği, tehdit ettiği için, insana acı, zor gelmektedir. Bunun için insan, ALLAHa uymak istemez. O kötülüğü emreden sese uymak ister.   Bunların ikiyüzlülğü ve hakikatı örtmek gibi vasıflarını terketmesi gerekiyor. Tedavi olabilmek için O ALLAHı her daim hatırda tutmak ve LA ILAHE ILLALLAH zikrini dillerinden düşürmemeleri gerekiyor.

Haydi gel şimdi de "Sarı’lar" ülkesine doğru gidelim ne dersin dedi. Tamam dedim. Bu benim için çok heyecan vericiydi acaba "sarılar" ülkesinin insanları nasıldı.

 

Mehmetsirin

20.09.2017

 1.Bölüm  2.Bölüm 3.Bölüm 4.Bölüm 5.Bölüm 6.Bölüm 

Son Düzenlenme Cumartesi, 05 Mayıs 2018 19:38

NE İZLESEM

 
 

NE OKUSAM