Tekin Seyri - Tasavvuf ve Bilim
Yazan Okunma 505 kez
Ögeyi Oylayın
(0 oy)

Cennet ile müjdelenmiş olan Ehl-i sünnet vel-cemaatin dört büyük mezhebinden biri olan Hanbeli mezhebinin reisidir.

164 (m. 781) senesinde Bağdat’ta doğdu. 241 (m. 855)’de Bağdat’ta vefat etti. Aslen Basralıdır. Babasının ismi Muhammed bin Hanbel'dir.

Babası daha o çok küçük yaşta iken vefat etmiştir. Onun yetişmesi ile annesi ilgilenmiştir. Küçük yaşta iken ilim tahsiline başlamıştı. Bu sırada Bağdat önemli bir ilim merkezi idi. Burada hadis âlimleri, kıraat âlimleri, tasavvufta yetişmiş büyük zatlar ve diğer ilimlerde yetişmiş kıymetli âlimler bulunuyordu. Önce Kur'an-ı kerimi ezberledi. Bundan sonra lügat, hadis, fıkıh, Sahabi ve Tabiin rivayetlerini öğrendi.

Emsali arasında ciddiyeti, takvası, sabrı, metanet ve tahammülü ile meşhur olmuştur. Bu hali, henüz 15-16 yaşlarında iken temas kurduğu âlimlerin dikkatini çekmiştir. Heysem bin Cemil onun hakkında, daha o sırada şöyle demiştir: "Bu çocuk yaşarsa, zamanındakilerin ilimde hücceti (rehberi) olacaktır."

İlk önce imam-ı a'zam hazretlerinin talebesi olan imam-ı Ebu Yusuf’tan fıkıh ve hadis ilminde ders almıştır. Bundan sonra da üç sene Huşeym'in derslerine devam etmiş, ondan hadis-i şerif dinlemiştir. Bundan başka Bağdat’ta bulunan meşhur âlimlerden de ders aldı.

Bundan sonra ilim tahsili için seyahatlere başladı. Basra, Küfe, Mekke-i mükerreme, Medine-i münevvere, Şam ve el-Cezire'ye giderek hadis ilmini öğrendi. Hadis ravilerini bizzat görerek, onlardan hadis-i şerif dinledi. Basra ve Hicaz'a beşer defa seyahat yapmıştır. Mekke-i mükerreme ve Bağdat’ta, İmam-ı Şafii hazretlerinden ilim öğrenmiştir.

İmam-ı Ahmed, ilim öğrenmek için pek çok İslam beldesini dolaştı ve bu uğurda pek çok meşakkate katlandı. Kitap çantalarını sırtında taşırdı. Bir seferinde onu tanıyan biri ezberlediği hadis-i şerifin ve yazdığı notlarının çokluğunu görerek: "Bir Kufe'ye, bir Basra'ya gidiyorsun! Ne zamana kadar böyle devam edeceksin?" deyince, Ahmed bin Hanbel hazretleri "Hokka ve kalem ile mezara kadar..." diyerek cevap vermiştir.

İmam-ı Ahmed’in kuvvetli hafızasının yanında dikkati çeken bir vasfı da, işittiği bütün hadis-i şerifleri yazmaya çok önem vermesiydi.

Yazan Okunma 429 kez
Ögeyi Oylayın
(0 oy)

Cennet ile müjdelenmiş olan Ehl-i sünnet vel-cemaatin dört büyük mezhebinden biri olan Maliki mezhebinin reisidir.

Adı, Malik bin Enes’dir. 90 (m. 709) senesinde Medine'de doğdu. 179 (m. 795)’de yine Medine'de vefat etti. Eshab-ı kiramdan olan dedesi Ebu Amr'dır.

Tebe-i tabiinden olan imam-ı Malik, ilim ve hadis rivayetiyle meşgul olan bir ailede ve çevrede yetişmiştir. Dedesi Malik, babası Enes ve amcası Süheyl, hadis rivayeti yapmışlardır. Yaşadığı muhit, Peygamber efendimizin yaşamış olduğu ve İslam’ın hükümlerinin vaaz edildiği ve çok ilim ehlinin bulunduğu Medine-i münevvere idi.

Önce Kur'an-ı kerimi ezberledi. Kendisinin isteği ve ailesinin yardım ve teşvikiyle ilim öğrenmeye başladı. Bu hususta kendisine en çok annesi ilgi göstermiştir. Annesine, ilim tahsiline gitmek istediğini söyleyince, ona en güzel elbiselerini giydirerek sarığını sarıp: "Şimdi git, oku, yaz" demiştir. Ayrıca oğluna zamanın meşhur âlimi Rabi'at'ur Rey'in yanına gitmesini, ondan ilim ve edep öğrenmesini söylemiştir. Bu teşvik üzerine Rabi'a bin Abdurrahman'ın derslerine devam edip, genç yaşta re'ye dayanan fıkıh ilmini öğrendi Diğer âlimlerin de derslerine devam etti ve bilhassa yanından hiç ayrılmadığı hocası Abdurrahman bin Hürmüz'ün derslerinden çok istifade etmiştir.

Bu hocası hakkında şöyle derdi:
"İbni Hürmüz'ün derslerine onüç sene devam ettim. Ondan öyle ilimler öğrendim ki, bunların bir kısmını hiç kimseye söyleyemiyorum. O, bid’at ehlini red bakımından ve insanların ihtilaf ettikleri şeyler hususunda onların en bilgilisi idi."

Yazan Okunma 568 kez
Ögeyi Oylayın
(0 oy)

 Ehli sünnetin reisidir. Fıkıh bilgilerini, Ehl-i sünnet itikadını topladı. Yüzlerce talebesine öğretip, kitaplara geçirilmesine sebep oldu. Müslümanlar tarafından kağıt imali bunun zamanında başladı.

Derin ilmi, keskin zekası, aklı, zühdü, takvası, hilmi, salahı ve cömertliği yüzlerce kitaplara yazılıp anlatılmıştır. Talebesi pek çok olup, büyük müctehidler, âlimler yetiştirdi. Ehl-i sünnetin yüzde sekseni Hanefi mezhebindedir.

Asıl adı Numan’dır. 80 (m. 699) senesinde Kufe’de doğup, 150 [m.767]’de Bağdat’ta şehit edildi.

Babasının adı, Sabit’tir. Acemistan’ın (İran’ın) ileri gelenlerinden bir zatın soyundan olup, Faris oğullarındandır. Dedesi Zuta, İslam dinini kabul etmiş ve Hazret-i Ali’ye ikramda bulunmuştu. İlim sahibi salih ve kıymetli bir zat olan babası Sabit, Hazret-i Ali ile görüşmüş, kendisi, evladı ve zürriyeti için duasını almıştır.

İmam-ı a’zam, Kufe’de doğup büyüdü ve orada yetişti. Ailesinden çok üstün bir terbiye ve din bilgisi aldı. Küçük yaşta Kur’an-ı kerimi ezberledi ve Arapçanın o zaman tasnif edilmekte olan sarf, nahv, şiir ve edebiyatını öğrendi. Gençliğinin ilk yıllarında Eshab-ı kiramdan Enes bin Malik’i, Abdullah bin Ebi Evfa’yı, Vasile bin Eska’ı, Sehl bin Saide’yi ve hicri 102’de en son Mekke’de vefat eden Ebu’t-Tufeyl Amir bin Vasile’yi görmüştür. Bunlardan hadis dinlemiştir.

Yazan Okunma 769 kez
Ögeyi Oylayın
(0 oy)

Sevgili evlâdlarım,

Cenâb-ı Hakk, evlilik konusunda, Kur'ân-ı Kerîm'in XXIV. Nûr sûresinin 32. âyetinde: "Ve enkihul eyâmâ minküm ve-s sâlihiyne min ibâdiküm ve imâiküm; in yekûnû fukarâe yüğnihimullāhu min fadlıhi; vallāhu vâsiun aliym", yâni "Sizden bekâr olanları ve kölelerinizden, câriyelerinizden sâlih olanları evlendirin. Eğer onlar yoksul iseler Allāh onlara kendi fazlından dolayı zenginlik verir. And olsun ki Allāh, zenginliği ölçüsüz geniş ve alîmdir" ilâhî emri ile evlenmeyi farz kılmıştır.

Âyet-i kerîme nikâhın bolluk ve bereketi de beraberinde getireceğini de müjdelemektedir. Peygamberimiz (s.a.) Efendimiz ise bir hadîsde: "Nikâhın hayırlısı kolay olup bitenidir" demektedir. Buna binâen nikâhın en kolay, gücenmelere yol açmayacak, isrâfa sebeb olmayacak biçimde gerçekleştirilmesine özen gösterilmelidir.

Bakara sûresinin 187. âyetinde: "...Hünne libâsün leküm ve entüm libâsün lehünne..", yâni "... Kadınlarınız sizin için bir elbîse ve sizler de onlar için bir elbîsesiniz.." denilmekle eşlerin biribirlerini bir elbîse gibi örtüp setretmesine işâret edilmektedir. Bu, eşlerin, aynı zamanda Cenâb-ı Hakk'ın es-Settâr (yâni örtücü, Setredici anlamındaki) ism-i şerîfinin de tecellîgâhı olduklarına ve bundan ötürü de iyi günde, kötü günde biribirlerinin hatâ ve kusurlarını örtücü, başkalarına sızdırmayıcı bir şekilde davranmaları gerektiğine de dikkati çekmektedir. Ayrıca Hazret-i Peygamber (s.a.): "Kadınlar erkeklerin tamamlayıcısıdırlar" diye buyurmaktadır. Bu bakımdan erkek karısının kadrini ve kıymetini iyi idrâk etmek ve onun hâlet-i rûhiyesindeki değişimlere sabır ve tahammül etmek mecbûriyetindedir. Zirâ zevcesiz erkek, eksik erkek demektir.

Gene Bakara sûresinin 228. âyetinde: "Ve lehünne mislülleziy aleyhinne bi'l-mâ'rûf; ve li'r-ricâli aleyhinne derecetün", yâni "Erkeklerin kadınları üzerindeki hakları gibi kadınların da erkekler üzerinde örfe uyan benzer hakları vardır. Ancak erkeklerin kadınlar üstünde bir derece üstünlüğü vardır" denilmekte ve erkeğe evlilikte bir rüchâniyet tanınmakla birlikte kadının da erkeğin sâhip olduğu haklardan pekçoğuna sâhip olduğu vurgulanmaktadır. Bir hadîsde ise: "Cenâb-ı Hakk kime sâliha bir kadın nasîb etmiş ise ona dîninin yarısının îmârına yardım etmiş demektedir. Kendisi de geri kalan yarısını ma'mûr etmek için gayret etsin ve Allāh'ın emirlerine uysun!" denilmektedir.

Kezâ IV. Nisâ sûresinin 34, âyeti de: "Erricâlü kavvâmûne alennisâi bimâ faddalallāhu ba'daküm alâ ba'dın ve bimâ enfeku min emvâlihim; fassâlihâti kānitâtün hafizâtün li-l gaybı bimâ hafizallāh", yâni " Allāh'ın bir kısmını diğerlerinden üstün kılması ve mallarından harcama yapmaları sebebiyle erkekler kadınların yöneticisi ve hâkim durumundadırlar. Onun içindir ki sâliha kadınlar itaatkârdırlar. Allāh'ın kendilerini koruduğu cihetle onlar da gizli olanı korurlar"

buyurmaktadır.

NE İZLESEM

 
 

NE OKUSAM