Editor

Editor

Web sitesi adresi: https://www.tekinseyri.com
Write on Cumartesi, 28 Mayıs 2022 Yayınlandığı Kategori Şiir

Fuzuli

Her kimün var ise zâtında şerâret küfri
Istılâhât-ı ulûm ile müselmân olmaz

Ger kara taşı kızıl kan ile rengîn itsen
Tab’a tağyîr virüp la’l-i Bedahşân olmaz

Eylesen tûtîye ta’lîm-i edâ-yı kelimât
Nutkı insân olur ammâ özi insân olmaz

Her uzun boylu şecâ’at idebilmez da’vî
Her ağaç kim boy atar serv-i hırâmân olmaz

Günümüz Türkçesiyle:
1- Karakterinde kötülük küfrü bulunan kişi birtakım dinî terimleri kullanmakla Müslüman olmaz.
2- Kara taşı kızıl kanla boyasan; bu, doğasını değiştirip onu Bedahşan yakutu yapmaz.
3- Papağana konuşmayı öğretsen, sözü insan sözü olur ama, özü insan olmaz.
4- Her uzun ağacın salınan servi olmadığı gibi, her uzun boylu da cesaret davasına kalkışamaz.

Vezin: 
Fâ’ilâtün Fâ’ilâtün Fâ’ilâtün Fâ’ilün
Write on Cumartesi, 28 Mayıs 2022 Yayınlandığı Kategori Şiir

Gaiblerden bir ses geldi: Bu adam,
Gezdirsin boşluğu ense kökünde!
Ve uçtu tepemden birdenbire dam;
Gök devrildi, künde üstüne künde...

Pencereye koştum: Kızıl kıyâmet!
Dediklerin çıktı ihtiyar bacı!
Sonsuzluk, elinde bir mâvi tülbent,
Ok çekti yukardan, üstüme avcı.

Ateşten zehrini tattım bu okun,
Bir anda kül etti can elmasımı.
Sanki burnum, değdi burnuna "yok"un,
Kustum öz ağzımdan kafatasımı.

Bir bardak su gibi çalkandı dünyâ;
Söndü istikamet, yıkıldı boşluk.
Al sana hakikât, al sana rûyâ!
İşte akıllılık, işte sarhoşluk!

Write on Pazartesi, 23 Mayıs 2022 Yayınlandığı Kategori Tasavvuf

    Cennet ile müjdelenmiş olan Ehl-i sünnet vel-cemaatin dört büyük mezhebinden biri olan Şafii mezhebinin reisidir. Adı, Muhammed bin İdris’tir. Dedesinin dedesi Şafi, Kureyş kabilesinden ve ashab-ı kiramdan olduğu için, Şafii adı ile meşhur olmuştur. Şafi’in dedesinin dedesi de Haşim bin Abdi Menaf’dır. İmam Şafii'nin annesi Yemenli Ezd kabilesindendir. Oğlunun yetişip olgunlaşmasında onun büyük bir payı vardır. Nesebine gelince: Abdi Menâf oğlu, Muttalib oğlu, Hâşim oğlu, Abdi Yezid oğlu, Ubeyd oğlu, Sâib oğlu, Şâfi' oğlu, Os¬man oğlu, Abbas oğlu, İdris oğlu Muhammed'dir. Soyu, Hz. Peygamber'le Abd-i Menâf da birleşmektedir.
    İmamı Azam Ebu Hanife'nin vefat ettiği yıl olan Hicri 150 senesinde Filistin'in Gazze şehrindeH.150 -M.767 senesinde dünyaya geldi. H.204 -M.820’de Mısır’da vefat etti. Kabri, Kurafe kabristanlığında büyük bir türbe içindedir.

Write on Pazartesi, 23 Mayıs 2022 Yayınlandığı Kategori Tasavvuf

Cennet ile müjdelenmiş olan Ehl-i sünnet vel-cemaatin dört büyük mezhebinden biri olan Hanbeli mezhebinin reisidir.

164 (m. 781) senesinde Bağdat’ta doğdu. 241 (m. 855)’de Bağdat’ta vefat etti. Aslen Basralıdır. Babasının ismi Muhammed bin Hanbel'dir.

Babası daha o çok küçük yaşta iken vefat etmiştir. Onun yetişmesi ile annesi ilgilenmiştir. Küçük yaşta iken ilim tahsiline başlamıştı. Bu sırada Bağdat önemli bir ilim merkezi idi. Burada hadis âlimleri, kıraat âlimleri, tasavvufta yetişmiş büyük zatlar ve diğer ilimlerde yetişmiş kıymetli âlimler bulunuyordu. Önce Kur'an-ı kerimi ezberledi. Bundan sonra lügat, hadis, fıkıh, Sahabi ve Tabiin rivayetlerini öğrendi.

Emsali arasında ciddiyeti, takvası, sabrı, metanet ve tahammülü ile meşhur olmuştur. Bu hali, henüz 15-16 yaşlarında iken temas kurduğu âlimlerin dikkatini çekmiştir. Heysem bin Cemil onun hakkında, daha o sırada şöyle demiştir: "Bu çocuk yaşarsa, zamanındakilerin ilimde hücceti (rehberi) olacaktır."

İlk önce imam-ı a'zam hazretlerinin talebesi olan imam-ı Ebu Yusuf’tan fıkıh ve hadis ilminde ders almıştır. Bundan sonra da üç sene Huşeym'in derslerine devam etmiş, ondan hadis-i şerif dinlemiştir. Bundan başka Bağdat’ta bulunan meşhur âlimlerden de ders aldı.

Bundan sonra ilim tahsili için seyahatlere başladı. Basra, Küfe, Mekke-i mükerreme, Medine-i münevvere, Şam ve el-Cezire'ye giderek hadis ilmini öğrendi. Hadis ravilerini bizzat görerek, onlardan hadis-i şerif dinledi. Basra ve Hicaz'a beşer defa seyahat yapmıştır. Mekke-i mükerreme ve Bağdat’ta, İmam-ı Şafii hazretlerinden ilim öğrenmiştir.

İmam-ı Ahmed, ilim öğrenmek için pek çok İslam beldesini dolaştı ve bu uğurda pek çok meşakkate katlandı. Kitap çantalarını sırtında taşırdı. Bir seferinde onu tanıyan biri ezberlediği hadis-i şerifin ve yazdığı notlarının çokluğunu görerek: "Bir Kufe'ye, bir Basra'ya gidiyorsun! Ne zamana kadar böyle devam edeceksin?" deyince, Ahmed bin Hanbel hazretleri "Hokka ve kalem ile mezara kadar..." diyerek cevap vermiştir.

İmam-ı Ahmed’in kuvvetli hafızasının yanında dikkati çeken bir vasfı da, işittiği bütün hadis-i şerifleri yazmaya çok önem vermesiydi.

Write on Pazartesi, 23 Mayıs 2022 Yayınlandığı Kategori Tasavvuf

Cennet ile müjdelenmiş olan Ehl-i sünnet vel-cemaatin dört büyük mezhebinden biri olan Maliki mezhebinin reisidir.

Adı, Malik bin Enes’dir. 90 (m. 709) senesinde Medine'de doğdu. 179 (m. 795)’de yine Medine'de vefat etti. Eshab-ı kiramdan olan dedesi Ebu Amr'dır.

Tebe-i tabiinden olan imam-ı Malik, ilim ve hadis rivayetiyle meşgul olan bir ailede ve çevrede yetişmiştir. Dedesi Malik, babası Enes ve amcası Süheyl, hadis rivayeti yapmışlardır. Yaşadığı muhit, Peygamber efendimizin yaşamış olduğu ve İslam’ın hükümlerinin vaaz edildiği ve çok ilim ehlinin bulunduğu Medine-i münevvere idi.

Önce Kur'an-ı kerimi ezberledi. Kendisinin isteği ve ailesinin yardım ve teşvikiyle ilim öğrenmeye başladı. Bu hususta kendisine en çok annesi ilgi göstermiştir. Annesine, ilim tahsiline gitmek istediğini söyleyince, ona en güzel elbiselerini giydirerek sarığını sarıp: "Şimdi git, oku, yaz" demiştir. Ayrıca oğluna zamanın meşhur âlimi Rabi'at'ur Rey'in yanına gitmesini, ondan ilim ve edep öğrenmesini söylemiştir. Bu teşvik üzerine Rabi'a bin Abdurrahman'ın derslerine devam edip, genç yaşta re'ye dayanan fıkıh ilmini öğrendi Diğer âlimlerin de derslerine devam etti ve bilhassa yanından hiç ayrılmadığı hocası Abdurrahman bin Hürmüz'ün derslerinden çok istifade etmiştir.

Bu hocası hakkında şöyle derdi:
"İbni Hürmüz'ün derslerine onüç sene devam ettim. Ondan öyle ilimler öğrendim ki, bunların bir kısmını hiç kimseye söyleyemiyorum. O, bid’at ehlini red bakımından ve insanların ihtilaf ettikleri şeyler hususunda onların en bilgilisi idi."

Write on Pazartesi, 23 Mayıs 2022 Yayınlandığı Kategori Tasavvuf

 Ehli sünnetin reisidir. Fıkıh bilgilerini, Ehl-i sünnet itikadını topladı. Yüzlerce talebesine öğretip, kitaplara geçirilmesine sebep oldu. Müslümanlar tarafından kağıt imali bunun zamanında başladı.

Derin ilmi, keskin zekası, aklı, zühdü, takvası, hilmi, salahı ve cömertliği yüzlerce kitaplara yazılıp anlatılmıştır. Talebesi pek çok olup, büyük müctehidler, âlimler yetiştirdi. Ehl-i sünnetin yüzde sekseni Hanefi mezhebindedir.

Asıl adı Numan’dır. 80 (m. 699) senesinde Kufe’de doğup, 150 [m.767]’de Bağdat’ta şehit edildi.

Babasının adı, Sabit’tir. Acemistan’ın (İran’ın) ileri gelenlerinden bir zatın soyundan olup, Faris oğullarındandır. Dedesi Zuta, İslam dinini kabul etmiş ve Hazret-i Ali’ye ikramda bulunmuştu. İlim sahibi salih ve kıymetli bir zat olan babası Sabit, Hazret-i Ali ile görüşmüş, kendisi, evladı ve zürriyeti için duasını almıştır.

İmam-ı a’zam, Kufe’de doğup büyüdü ve orada yetişti. Ailesinden çok üstün bir terbiye ve din bilgisi aldı. Küçük yaşta Kur’an-ı kerimi ezberledi ve Arapçanın o zaman tasnif edilmekte olan sarf, nahv, şiir ve edebiyatını öğrendi. Gençliğinin ilk yıllarında Eshab-ı kiramdan Enes bin Malik’i, Abdullah bin Ebi Evfa’yı, Vasile bin Eska’ı, Sehl bin Saide’yi ve hicri 102’de en son Mekke’de vefat eden Ebu’t-Tufeyl Amir bin Vasile’yi görmüştür. Bunlardan hadis dinlemiştir.

Write on Pazartesi, 25 Nisan 2022 Yayınlandığı Kategori Tasavvuf

Sevgili evlâdlarım,

Cenâb-ı Hakk, evlilik konusunda, Kur'ân-ı Kerîm'in XXIV. Nûr sûresinin 32. âyetinde: "Ve enkihul eyâmâ minküm ve-s sâlihiyne min ibâdiküm ve imâiküm; in yekûnû fukarâe yüğnihimullāhu min fadlıhi; vallāhu vâsiun aliym", yâni "Sizden bekâr olanları ve kölelerinizden, câriyelerinizden sâlih olanları evlendirin. Eğer onlar yoksul iseler Allāh onlara kendi fazlından dolayı zenginlik verir. And olsun ki Allāh, zenginliği ölçüsüz geniş ve alîmdir" ilâhî emri ile evlenmeyi farz kılmıştır.

Âyet-i kerîme nikâhın bolluk ve bereketi de beraberinde getireceğini de müjdelemektedir. Peygamberimiz (s.a.) Efendimiz ise bir hadîsde: "Nikâhın hayırlısı kolay olup bitenidir" demektedir. Buna binâen nikâhın en kolay, gücenmelere yol açmayacak, isrâfa sebeb olmayacak biçimde gerçekleştirilmesine özen gösterilmelidir.

Bakara sûresinin 187. âyetinde: "...Hünne libâsün leküm ve entüm libâsün lehünne..", yâni "... Kadınlarınız sizin için bir elbîse ve sizler de onlar için bir elbîsesiniz.." denilmekle eşlerin biribirlerini bir elbîse gibi örtüp setretmesine işâret edilmektedir. Bu, eşlerin, aynı zamanda Cenâb-ı Hakk'ın es-Settâr (yâni örtücü, Setredici anlamındaki) ism-i şerîfinin de tecellîgâhı olduklarına ve bundan ötürü de iyi günde, kötü günde biribirlerinin hatâ ve kusurlarını örtücü, başkalarına sızdırmayıcı bir şekilde davranmaları gerektiğine de dikkati çekmektedir. Ayrıca Hazret-i Peygamber (s.a.): "Kadınlar erkeklerin tamamlayıcısıdırlar" diye buyurmaktadır. Bu bakımdan erkek karısının kadrini ve kıymetini iyi idrâk etmek ve onun hâlet-i rûhiyesindeki değişimlere sabır ve tahammül etmek mecbûriyetindedir. Zirâ zevcesiz erkek, eksik erkek demektir.

Gene Bakara sûresinin 228. âyetinde: "Ve lehünne mislülleziy aleyhinne bi'l-mâ'rûf; ve li'r-ricâli aleyhinne derecetün", yâni "Erkeklerin kadınları üzerindeki hakları gibi kadınların da erkekler üzerinde örfe uyan benzer hakları vardır. Ancak erkeklerin kadınlar üstünde bir derece üstünlüğü vardır" denilmekte ve erkeğe evlilikte bir rüchâniyet tanınmakla birlikte kadının da erkeğin sâhip olduğu haklardan pekçoğuna sâhip olduğu vurgulanmaktadır. Bir hadîsde ise: "Cenâb-ı Hakk kime sâliha bir kadın nasîb etmiş ise ona dîninin yarısının îmârına yardım etmiş demektedir. Kendisi de geri kalan yarısını ma'mûr etmek için gayret etsin ve Allāh'ın emirlerine uysun!" denilmektedir.

Kezâ IV. Nisâ sûresinin 34, âyeti de: "Erricâlü kavvâmûne alennisâi bimâ faddalallāhu ba'daküm alâ ba'dın ve bimâ enfeku min emvâlihim; fassâlihâti kānitâtün hafizâtün li-l gaybı bimâ hafizallāh", yâni " Allāh'ın bir kısmını diğerlerinden üstün kılması ve mallarından harcama yapmaları sebebiyle erkekler kadınların yöneticisi ve hâkim durumundadırlar. Onun içindir ki sâliha kadınlar itaatkârdırlar. Allāh'ın kendilerini koruduğu cihetle onlar da gizli olanı korurlar"

buyurmaktadır.

Write on Perşembe, 14 Nisan 2022 Yayınlandığı Kategori Şiir

Artarak gönlümün aydınlığı her saniyede
Bir mehabetli sabah oldu Süleymaniye`de
Kendi gök kubbemiz altında bu bayram saati,
Dokuz asrında bütün halkı, bütün memleketi
Yer yer aksettiriyor mavileşen manzaradan,
Kalkıyor tozlu zaman perdesi her an aradan.
Gecenin bitmeğe yüz tuttuğu andan beridir,
Duyulan gökte kanat, yerde ayak sesleridir.
Bir geliş var!.. Ne mübarek ne garip alem bu!..
Hava boydan boya binlerce hayaletle dolu...
Her ufuktan bu geliş eski seferlerdendir;
O seferlerle açılmış nice yerlerdendir.
Bu sükunette karıştıkça karanlıkla ışık
Yürüyor, durmadan, insan ve hayalet karışık;
Kimi gökten, kimi yerden üşüşüp her kapıya,
Giriyor, birbiri ardınca, ilahi yapıya.
Tanrının mabedi her bir tarafından doluyor,
Bu saatlerde Süleymaniye tarih oluyor.

Write on Pazar, 27 Mart 2022 Yayınlandığı Kategori Tasavvuf

Süleyman Çelebi tarafından yazılan ve asıl adı Vesilet-ünt Necat (Kurtuluş yolu vesilesi) olan Mevlid, Türk edebiyatının dini konuda en beğenilen, en sevilen ve en çok okunan eseridir. Peygamberimiz Hz. Muhammed’e sav  karşı duyulan derin sevgi ve saygının çok samimî, çok temiz ve çok güzel ifadesi olan 'bu müstesna eser, asırlar boyunca her müminin gönlünde engin heyecan meydana getirmiş, daima vecdle ve zevkle dinlenmiş ve okunmuştur. Edebiyatımızda hiç bir eser Süleyman Çelebi'nin bu şaheseri kadar millete mal olmuş değildir. Bugün de bu eşsiz ve ölmez esere karşı rağbet ve alâka hiç eksilmeden devam etmektedir. Bunun sebebi Mevlid’in Türk ruhunu da en iyi şekilde aks ettiren, her türlü mübalâğadan ve sunîlikten uzak sade, saf ve samimî bir duyguyla ve dille yazılmış olmasıdır. Türk halkı bunda, Hz. Peygambere duyduğu bağlılığın ve sevginin tam bir ifadesini bulmuştur.

 

 

Melidi Şerif Tam Metni

I. BÖLÜM

Münâcaat

Allah âdın zikr edelim evvelâ,
Vâcib oldur cümle işte her kula.

Allah âdın her kim ol evvel ana,
Her işi âsân ede Allah ona.

Allah adı olsa her işin önü,
Hergiz ebter olmaya ânın sonu.

Her nefeste Allah âdın de müdâm.
Allah adıyla olur her iş tamam,

Bir kez Allah dese aşk ile lisân,
Dökülür cümle günâh misl-i hazân.

Write on Perşembe, 10 Mart 2022 Yayınlandığı Kategori Tasavvuf

İman, lügat manası bakımından, bir şeye inanmak ve bir şeyi doğrulamak demektir. “Bu iş böyledir, şöyledir” diye hüküm vermektir.

Din teriminde ise, Yüce Allah’ın dinini kalb ile kabul edip Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem’in bildirdiği şeyleri kesin olarak kalb ile doğrulamaktır.

İmanın aslı bu olmakla beraber bir engel hal bulunmadığı takdirde kalb ile kabul edilip inanılan bu hükümleri dil ile söylemek ve şahadette bulunmak lazımdır. Çünkü inanılması gereken şeyleri kalb ile benimseyip kabul eden kimse, bunları dili ile söylemezse, onun iman durumu insanlar tarafından bilinmez, onun müslüman olduğuna hükmedilmez.

Kalb ile doğrulamak, dil ile söyleyip ikrar etmekle meydana gelen imanla beraber namaz kılmak ve oruç tutmak gibi ameller de gereklidir. Çünkü biz, bu görevleri yapmakla sorumluyuz. Bu görevleri yapmak imana kuvvet verir, imanın kalbdeki nurunu çoğaltır. İnsanı azabdan kurtarır. Yüce Allah’ın ihsan ve ikramlarına kavuşturur.

8- “İslâm” sözüne gelince; Lügat manası bakımından İslâm, teslim olmak, boyun eğmek ve itaat etmektir. Din teriminde ise, Yüce Allah’a ve O’nun peygamberine itaat etmek, Peygamber Efendimiz’in din adına bildirmiş olduğu şeyleri kalb ile kabul edip dil ile söylemek ve onları güzel görmektir. İslâm aynı zamanda din manasına gelir.

9- Gerçek din ile İslâm arasında esasta bir fark yoktur. Her gerçek din İslâmdır. Her İslâm da gerçek bir dindir; Buna müslümanlık da denir.

Allah Teala’nın dinine sadece “din” denildiği gibi, millet şeriat, İslâm ve İslâm dini de denir. Bununla beraber “İslâm” sözü, bazen güzel ameller manasında, bazen da İman manasında kullanılır. Şeriat sözü de, ibadetler ve insanlar arasındaki ilişkilerle ilgili olan hükümlerin tümünde kullanılır.

10- İslâm dininde Yüce Allah’a, meleklere, Allah’ın kitablarına, peygamberlere, ahiret gününe, kaza ve kadere iman etmek esastır. Bunları bilip kabullenmek imanın temel şartıdır. Onun için imanın şartları altıdır, denilir. Bu şartlar müslümanlıkta kesinlikle mevcut esaslardır.

Bunlara, inanılması zorunlu din ilkeleri denir. Bunlara inanmak mecburiyeti vardır. Bunları doğrulamadıkça iman gerçekleşemez. Bunlardan herhangi birini inkar etmek -Allah korusun- insanı hemen dinden çıkarır.

Biz bu imanımızı; “Amentü billahi…” sözlerini okumakla daima açıklıyor ve isbat ediyoruz. Bu sözleri okuyan şöyle demiş oluyor:

NE İZLESEM

 
 

NE OKUSAM