Onların Âlemi

Yazan Ahmed Er-Rufâî (M: 1119-1182) Write on Cuma, 12 Mayıs 2017 Yayınlandığı Kategori Kitap Okunma 4507 kez
Ögeyi Oylayın
(0 oy)

 “Efendiler! Kalblerinizi taleb-i Mevlâ’ya hasrediniz. Çünkü “O Allah, size şah damarınızdan daha yakın olan (Kaf, 16) ve ilmiyle her şeyi kuşatmış bulunandır.” (en-Nisa, 108) 

Din nasihattır; samimi öğüttür. Bu yüzden “La illahe illallah” kelime-i tevhidini söyleyeceğiniz zaman tam bir ihlas ve samimiyetle söyleyin ki masivaya gönlünüzde yer kalmasın.

Hak Teâla ile muameleniz takvâ üzere, halk ile muameleniz sadâk kat ve güzel ahlâk üzere olsun. Nefislerinize karşı tavrınız ve muamelleniz ise nefsin isteklerine muhâlefet şeklinde olsun. Allah’ın çizdiği sınırlar önünde durun ve ilâhi hududu çiğnemekten sakının. Hak Teâlâ Hazretleri: “Allah ile sözleştiğiniz zaman ahdinizi yerine getirin” (en-Nahl, 91) “Peygamber aleyhisselâm- size neyi verirse onu alın. Neden de sizi men’ederse ondan vazgeçin” (el-Haşr, 7) buyurmaktadır. 

Her şeyi bırakarak her şeyin sahibine talib olmaya bakın.

  Allah’a vasıl olan, herşeye vasıl olmuş demektir. Allah’ın rızasınıkaçıran da herşeyi kaybetmiş sayılır. Efendiler! Zikr-i ilâhi’ye devam ediniz. Çünkü zikir, vuslat-ı ilâhi için mıknatıs, kurb-i ilâhi için sağlam bir iptir. Zikrullah’a devam edenller Alllah ile hoştur. Allah ile hoş olan, O’na kavuşmuştur. Zikrin kalbe yerleşmesi sohbetin bereketiyle mümkün olur. Çünkü kişi dostunun yolundadır. (Tirmizî, Zühd, 45) Tefekkür, Efendimizin (s.a.v)’in ilk amelidir. Nitekim bütün farzllardanönce O’nun ibadeti, Allah’ın mahlukatını ve nimetlerini düşünmmekten ibaretti. Hatta bu durum, şer’i emirler ve ibadetler nazil olana kadar devam etmiştir. Öyleyse siz de Allah’ın nimetlerini tefekküreiyi sarılın ve tefekkürü ibret vesilesi yapın. Çünkü ibretten yoksun bir tefekkür, ham hayal ve vesveseden ibarettir. İbrete vesile olan tefekkkür, bir öğüt ve hikmettir. Amellerinizi tefekkürden sonra, sağlam bir esas üzerine bina ediniz.”

6. Hadis-i Şerif:

Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyurdular:

—Her birinizin duası makbul olur; ama aceleci olmamak şartı ile…

Acelesi:

—Dua ettim; kabul olunmadı… demesidir.

Bu Hadis-i Şerifteki: ”Acele” kelimesi tefsir edilirse şu manayı verebiliriz:

—Acele eden, yalnız ihtiyacını düşünüyor ve asıl ihtiyacı vereni unutuyor, demektir. Ki bu; “anlayış azlığı” manasına gelen “marifet noksanlığıdır.”

İşin hakikatini bilen irfan sahibi acele etmez. Çünkü onun düşüncesi yaratıcısıdır; Allah’tır. (113)

Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz bir Hadis-i Şeriflerinde şöyle buyurdular:

—Mescitlerinizde iyi insanları anınız. Çünkü onlar anılınca meclisinize rahmet iner. (114)


7. Hadis-i Şerif:

Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyurdular:

—Aziz ve Celil olan Allah sizin için şu üç şeyi sever:

A- Yalnız ona ibadet etmenizi ve ona hiçbir şeyi eş koşma yoluna sapmamanızı…

B- Allah yoluna candan koyulmanızı, hep birden bu yola girerek ayrılık yollarına kaçmaktan çekinmenizi…

C- İşlerinizi yürütmek için başa geçenlere nasihat etmenizi ve doğruyu çekinmeden söylemenizi…

Allah-ü Tealâ şu üç şeyi yapmanıza razı olmaz:

A- Dedikodu…

B- Çok sual sormak…

C- Boş yere mal harcamak. (128)

Efendiler, Allah’ın birtakım kulları vardır. Onları marifeti için, yani: Kendini bilsinler diye seçmiştir. Yalnız kendi varlığını sevsinler diye onları kulları arasından seçmiştir, ayırmıştır. Hak sohbetinin hakiki manasına ermeleri için onları halk arasından ayırmıştır.

Onlar yalnız Hak’la ünsiyet için halk arasından özenerek seçilmişlerdir. Hak Teâlâ onları münacatı için kendisine yakın kılmıştır. Onları kendi zikrine gelmeleri için teşvik etmiştir. Onlara hikmetler konuşturmuştur. Onlara sevgi kâsesi sunmuştur. Ve nihayet bütün yaratılmışlara üstün kılmıştır. (129)

Zinnun Hz. şöyle anlatıyor:

—İrfan sahibi için bir nur bir de ateş vardır ki bunlar; korkunun ateşi ve marifetin nurudur. İrfan sahibinin dışı yakıcı ateş olup, içi ise marifet nuruyla aydınlıktır. Dünya ona fena gözüyle ağlar. Ahiret ise ona sonsuzluğu ile tebessüm eder. (131)

O arifin kalbi de yanmaktan kalmaz. Bir kere kalbi korku ateşi ile yanar. Bir kere de marifet nuru ile şifa bulur. Şayet bu korku ateşi ile marifet nuru birleşirse… Hakkın ünsiyet ve yakınlık ilinde lütuf nesimi eser. İşte o zaman safiyet olur.

Benliği yok olur; Hak varlığı kalır. Ezelde ne idi ise… Meydanda o kalır. (131)

Bir gün Hz. Aişe (r.a.) sordular:

—Arif olan iman sahipleri kıyamet günü nasıl hesaba çekileceklerdir?

—Onlara hesap vermek yoktur. Yalnız itap olunur; azar işitirler, diye cevap verdi. (133)

8. Hadis-i Şerif:

Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyurdular:

—Hayâ imandandır.

Bu Hadis-i Şerifte bildirilen HAYÂ –utanç duygusu- kalbden gelir. Kalbde Allah’a karşı olan hayânın tesiri yüze vurur. Asıl hayâ, kalb ve onun aksi olan yüze çıkandır. İşte bu utanç hissi imandan gelir. Bu, irfan sahiplerinin âlemidir. Onlara has bir haldir. Başkalarında kolay kolay bulunmaz.

O irfan sahipleri ki: Onların kalbi, gayb âleminin sırları ile dolup taşar. Yine bundandır ki: Onların kalbi, yeryüzünde ilâhi saltanatın hazineleridir. Onlarda ilâhi sırlar saklanır. Hikmetlerin ince manaları orada bulunur. Mahabbet diye adlandırılan Allah sevgisinin, çözülmesi güç, derin manası orada bulunur. Bilgi ışınları oradadır. Marifet âleminin emanet eşyası orada durur. (135)

—İrfan sahibinin sanatı nedir? Diye sorulduğunda şu cevabı aldılar:

—Yaratıcının sanatına bakmak ve onun kudret inceliklerini halka anlatmaktır, dedi. (139)

Kaynak:

Yansıtan: Hamdi Cenik
İstanbul - 16.04.2009
Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.
http://sufizmveinsan.com

Son Düzenlenme Pazartesi, 12 Haziran 2017 21:04

NE İZLESEM

 
 

NE OKUSAM