Ah Pisi Vah Pisi!

Yazan Write on Pazar, 20 Ekim 2019 Yayınlandığı Kategori Şiir Okunma 1931 kez
Ögeyi Oylayın
(0 oy)

Mersiye-i Gürbe

I. Bâyezid devrinin ünlü bilgin ve kadılarından Mustafa bin Evhâdüddîn Yarhisarî’nin (ö.1505-6) oğludur. 895/1490 yılında dünyaya geldiği tahmin ediliyor. Asıl adı Mehmed olup İstanbul kadılığına kadar yükselmiş önemli bir kişinin oğlu olduğu için babasına nisbeten Yarhisarîoğlu, köse olduğu için de Köse Me’âlî lakabıyla tanındı. Me’âlî, anne tarafından da ünlü Fenârî ailesine mensuptu. Arapça ve Farsça öğrenimini de kapsayan iyi bir tahsil gördü.

Me’âlî, uzun burunlu, garip görünüşlü ve köse biri olduğu için kaynaklar fiziki görüntüsü hakkında da ayrıntılı bilgiler vermektedirler. O, güleç yüzlü, şirin sözlü, zayıf vücutlu, alıngan, şakacı biridir. İlmi kapasitesi ve İstanbul kadılığı gibi devletin üst seviyede görevlerinden birine yükselmiş bir zatın oğlu oluşu, ailesinin konumuna uygun bir öğrenim görmesi,

Me’âlî’nin de devrinin ileri gelen isimlerinden biri olmasını gerektirdiği, hiç olmazsa öğrenimini tamamlayınca iyi sayılacak bir göreve tayin edilmesi beklendiği halde o, hezeliyata düşkünlüğü ve gençliğinde toplumun ayak takımıyla düşüp kalkması yüzünden hak ettiği yerlere gelemeden kasaba kadılıklarında kalmıştır. Mülazemetini takiben uzun süre boşta kaldı. Niyeti müderris olmaktı, fakat ahlâkî zaafları yüzünden bu göreve tayin edilmedi. Sonunda kadılığa razı oldu ve Mihaliç, Kebsud ve Fırt’a kadı tayin edildi. Bir süre sonra Denizli kadılığına talip olduysa da yine aynı sebepler yüzünden tayin edilmedi. Ardından Sofya ve Filibe’de kadılık yaptı. Şehzadeliğinden tanıdığı Kanûnî Sultan Süleyman’ın tahta çıkması üzerine hayatı boyunca uhdesinde kalmak üzere Gelibolu kadılığına, Bolayır tevliyeti de eklenerek atandı. Bu yolla on yıl kadar rahat bir ömür sürdükten sonra Gelibolu’da öldü (943/1535-36) ve oraya gömüldü.

Me’âlî neşeli mizaçlı, hafif meşrep, kendisini görenlerin gülmeden edemedikleri garip görünüşlü, köse bir adamdı. Mesleğinde yükselememesinde fiziki görüntüsünün de rolü olduğu gerçektir. Fakat bu zaafları yanında şairin meslekî bakımdan geri kalmasına sebep olan bir diğer özelliği, şiirlerinde hezle ve müstehcenliğe, devrin anlayışını zorlayacak ölçüler içinde yer vermiş olmasıdır. Dîvan şiiri, bu iki meseleye de açık bir yapı sergilemekle birlikte kuşkusuz bunun, devrin örfü içinde bir sınırı vardı. İşte Me’âlî, bu sınırı zorladığı, hatta zaman zaman onu aştığı için gerek mesleki, gerekse özel hayatında sıkıntılara düşmüştür. Kaynaklarda bu durumla ilgili olarak nakledilen anekdotlar vardır.

 

Mersiye-i Gürbe

Çıkdun elden nedelüm ansuzın eyvah pisi
Yandun ölüm odına derd-ile nâ-gâh pisi
Hasretâ şîr-i ecel buldı sana râh pisi
Nedelüm âh pisi neyleyelüm vah pisi

[Ansızın elden kayboldun nedelim eyvah pisi
Acıyla yandın ölüm ateşinde vakitsiz kedi
Ah yazık, ecelin aslanı sana bir yol buldu kedi
Nedelim ah kedi, neyleyelim vah kedi]

Kanı ol bebr bakışlu kanı ol şîr-i zemân
Kanı ol vermeyen aslan-ile kaplana emân
Kanı ol olduğı evde komıyan hîç sıçan
Kedelüm âh pisi neyleyelüm vah pisi

[Hani o kaplan bakışlı, hani bu devrin aslanı
Hani o aslanla kaplana emniyet vermeyen
Hani o olduğu evde sıçan bırakmayan
Hedelim ah kedi, neyleyelim vah kedi]

Katı lağ-bâz-idi ğâyetde eyü kişi-yidi
Gökde uçan kuşı avlamağ anun işi-yidi
Yedügi çörek-idi dible-yidi pişi-yidi
Nedelüm âh pisi neyleyelüm vah pisi

[Çok oyunbazdı, gayet de iyi biriydi
Gökte uçan kuşu avlamak onun işiydi
Çörek, dible ve pişi yerdi
Nedelim ah kedi, neyleyelim vah kedi]

Serçe dutar gibi dutardı tavuk-la kazı
Gendü akrânı gibi şîr-ile ederdi bâzı
Niçe kâfir sıçan öldürmüş-idi ol gâzî
Nedelüm âh pisi neyleyelüm vah pisi

[Serçe tutar gibi tutardı tavukla kazı
Aslan ile kendi akranıymış gibi oyun oynardı
O savaşçı çok nankör sıçan öldürmüştü
Nedelim ah kedi, neyleyelim vah kedi]

Gâh tesbîh geçürürdi gehî banlar-idi
Âhiret korkusını bilür-idi anlar-idi
bû 'alî görse zekâsını anun tanlar-idi
Nedelüm âh pisi neyleyelüm vah pisi

[Bazı tespih çekerdi, bazı tanrıya haykırırdı
Ahiret korkusunu bilir ve anlardı
Abu ali* onun zekasını görse şaşardı
Nedelim ah kedi, neyleyelim vah kedi]

Ağlamakdan ana gözsüz sepel oldı a’mâ
Kıldı maymûn tenini kanlu yaşı kızıl ala
Kurd ü dilkü tağa düşer oluban şeydâ
Nedelüm âh pisi neyleyelüm vah pisi

[Gözsüz köstebek ona ağlamaktan kör oldu
Kanlı yaşı maymun gibi bedenini kırmızıya çevirdi
Kurt ile tilki şaşkın düşüp dağa kaçtı
Nnedelim ah kedi, neyleyelim vah kedi]

Şîr-i merd-idi bahâdurdı yavuz gürbe-yidi
Yaşlu sanman anı genc-idi katı körpe-yidi
Bıyığı kıllarınun her biri bir harbe-yidi
Nedelüm âh pisi neyleyelüm vah pisi

[Mert bir aslandı, yiğitti, yavuz bir kediydi
Yaşlı sanmayın onu, gençti, çok körpeydi
Bıyık kıllarının her biri bir mızraktı
Nedelim ah kedi, neyleyelim vah kedi]

Cengde basar-idi kasd edicek şîr-i neri
Pençesi-yle tutar atar-idi evranı beri
Hîç kaçırmazdı yetişüb tutar-idi keleri
Nedelüm âh pisi neyleyelüm vah pisi

[Cenkte canına kasteden her erkek aslanı yenerdi
Evrani pençesiyle tutup beri atardı
Keleri hiç kaçırmaz, yetişip yakalardı
Nedelim ah kedi, neyleyelim vah kedi]

Hûb âvâz-ile ol şâm ü seher mavlar-idi
Sansarı hîç mecâl etmez-idi avlar-idi
Ana üykünmez-idi şîr ‘abes gavlar-idi
Nedelüm âh pisi neyleyelüm vah pisi

Görse boğardı barağı kovar-idi çakalı
Yolar-idi eline girse keçinün sakalı
Her ögünde yer-idi keklik-ile boz-bakalı
Nedelüm âh pisi neyleyelüm vah pisi

Derisi kakum ü semmûr ü vaşakdan yeg-idi
Rast-idi hüsni gibi hulkı dahi gökçeg-idi
Kedi sanman anı ol bir ala gözlü beg-idi
Nedelüm âh pisi neyleyelüm vah pisi

Her seher kalkar elini yüzini yur-idi ol
Katı pâk-idi ve her vech-ile ma’mûr-idi ol
Kimse bilmezdi anun kadrini bir nûr-idi ol
Nedelüm âh pisi neyleyelüm vah pisi

Degme gûyende yoğ-idi anun âvâzı
Zühre işitse sadâsın bırağurdı sazı
Hîç sevmezdi ne sûfîyi ve ne gammâzı
Nedelüm âh pisi neyleyelüm vah pisi

Rûhı şâd ola ki incitmez-idi kimseneyi
Ne gönindeki biti ne kulağında keneyi
Pâça ile bası hôş-idi severdi teneyi
Nedelüm âh pisi neyleyelüm vah pisi

Anrasa heybet-ile inler-idi kevn ü mekân
Mavlasa sît ü sadâsı-yletolar-idi cihân
Defterin dürdi anun bu devrân-ı zemân
Nedelüm âh pisi neyleyelüm vah pisi

Katı nuhsind-idi dilkü gibi çok yaşlu-idi
Kurd-ile hasm-idi kaplan-ile savaşlu-idi
Serv-kadd-idi ala gözlü kara kaşlu-idi
Nedelüm âh pisi neyleyelüm vah pisi

Sever-idüm ben anı cân-ile mahbûb gibi
Her gece koyar-idüm koynuma bir hûb gibi
Pâk ederdi ev için kuyruğı cârûb gibi
Nedelüm âh pisi neyleyelüm vah pisi

Kurtarırdı yılan ağzına düşen kurbağayı
Yuvalardı sıçan oynar gibi kablumbağayı
Taşağı kılına saymaz-idi diz-dâr ağayı
Nedelüm âh pisi neyleyelüm vah pisi

Kâmil-idi hem edeblü-idi hem uslu-idi
‘Âkil-idi eyü soy-idi kişi aslu-idi
Recep ayı-ydi vefât etdügi güz faslı-idi
Nedelüm âh pisi neyleyelüm vah pisi

Ey meâlî anun öldügine kim ağlamaya
Acıyub hasret-ile cânını kim dağlamaya
Cûş edüb kanlu yaşı seyl oluban cağlamaya
Nedelüm âh pisi neyleyelüm vah pisi

Şimdiden-gerü sıçan duta bütün dünyâyı
Gemüre hegbeyi çuvâlı dele torvayı
İnlede yohsulı ve yohsul ede hem bayı
N'edelüm âh pisi neyleyelüm vah pisi

Meâlî

 

Kaynak:http://www.turkedebiyatiisimlersozlugu.com/docs/meali.pdf

Son Düzenlenme Pazar, 20 Ekim 2019 00:52

NE İZLESEM

 
 

NE OKUSAM