Hotel Rwanda (2004)

Yazan Write on Perşembe, 11 Mayıs 2017 Yayınlandığı Kategori Sinema Okunma 6293 kez
Ögeyi Oylayın
(0 oy)

Film Ruanda'da 1994 yılında Hutu ve Tutsi etnik grupları arasında çıkan ve büyük sayıda (yaklaşık 800 000) Tutsi'nin yaşamını kaybetmesiyle sona eren şiddet olayları ve katliamı konu alır ve filmin senaryosu Ruanda Katliamındaki gerçek olaylara dayanmaktadır. Ana karakter Kigali'deki Hôtel des Mille Collines'in müdürü olan Hutu kökenli Paul Rusesabagina'dır. Bir Hutu olan Paul Rusesabagina, Hôtel des Mille Collines'in müdürüdür ve Tutsi bir kadınla evlidir. Katliam başladığında öncelikle kendi ailesini kurtarmaya çalışsa da durumun farkına varınca kendi ailesinin yanı sıra kurtarabildiği tüm

Tutsi ve Hutu mültecileri kurtarmaya çalışır. Filmdeki bu çerçeve hikâyenin yanı sıra, Ruanda Katliamına dair birçok bilgi sunulmaktadır.

Ayrıca olaya uluslararası tepkinin çok düşük düzeyde kalması,BM ve Batılı güçlerin katliam karşısındaki tavırları büyük oranda eleştirilir. Üstelik filmde de geçen oteldeki insanlar kendilerini kurtarmak için geldikleri sandığı Fransız ve diğer Avrupa devletlerinden askerlerin sadece Avrupa ülkeleri vatandaşlarını alıp götürmesidir.(vikipedia)

Editörün Notu:

Merhaba bugün sizlerle insanlık var oldu olalı Habil ve Kabil ile başlayan ve kıyamete kadar sürecek olan insanın kendi egosuyla ve çevresindeki diğer insanlarla olan savaşından bahsetmek istiyoruz elimizden geldiğince.

Günümüzde Ortadoğu Suriye, Filistin, Irak gibi ülkelerin bitmek bilmeyen mezhep savaşı adı altında birbirlerini öldürdüklerine şahit oluyoruz. Artık o kadar ki ölüme dair bir haber duymadan o gün yatmıyoruz.

Sadece Ortadoğu’mu bugün Afrika’nın birçok yerinde sadece içme suyu bulanamamasından dolayı insanlar telef oluyor. En son izlediğim bir belgeselde bir Annenin su bulmak umuduyla yola koyulduklarını ve üç çocuğunu da susuzluktan dolayı kaybettiğini duyunca gözyaşlarıma mani olamadım.

Avrupa ve Amerika gibi Cennet ülke diye pazarlanan ülkelerin Obezite ve Tüketim hastalığını duyunca bu dünyanın artık nasıl bu hale geldiğini insan merak ediyor. Yenilenme çağına girmiş olmamıza rağmen hiç iyi bir şey olamayacak hissi kaplıyor insanı. Buna rağmen bir kırılma noktasına doğru gidiyoruz. Sanki geri sayımı bitmek üzere olan bir düzeneğin son saatlerine yaklaşmışız gibi…

Sinema, dizi, medya, haber, oyun vb hayatımızın her anında bizi programlayan unsurların çoğunun şiddet, cinsellik, kibir, hırs, intikam vb duyguları daha fazla tetiklediği yadsınamaz bir gerçek durumunda.

Konumza geri dönecek olursak; Hotel Ruanda filmine bir göz atalım filimde en çok dikkatimi çeken diyologlardan biri şöyleydi.

“Orada bir kız vardı, küçük kardeşi arkasına sarılmış. Onlar kızı doğramak üzereyken, kız bana yalvarıyordu. “Lütfen beni öldürmelerine izin vermeyin. Söz veriyorum bir daha Tutsi olmayacağım. “Lütfen, dayanamıyorum.”

Sanki Tutsi veya başka bir ırkdan renkten doğmak kişinin kendi elindeymiş gibi yetim kızın yalvarışı dikkate değerdi. Kişinin inancına, rengine, ırkına, saldırmak artık ilkellik bile denemeyecek kadar insanın artık en aşağıların aşağısına düştüğü bir durumu temsil ediyor. Bütün bu gerçek ve uyarılar karşısında ırkçılık davası güden kişinin müslümanlık iddiasının bir anlamı yoktur. 

Hz. Peygamber (s.a.s), "ırkçılık davasına kalkışan bizden değildir, ırkçılık üzerine savaşa girişen de bizden değildir". (Müslim, İmare, 53, 54, 57)

Filimdeki bir başka dikkate değer diyologta ise şöyle söyleniyordu.

-Peki, bir Tutsi'yle Hutu arasında gerçekte ne fark var?

-Belçikalı sömürgecilere göre, Tutsiler daha uzun ve daha zarif. Ayrımı yaratan Belçikalılar'dı.

-Nasıl?

-İnsanları seçip ayırdılar; daha ince burun yapısı, daha açık ten.

İnsanların burunlarının genişliğini ölçüyorlardı.Belçikalılar ülkeyi idare etmek için Tutsiler'i kullandı. Sonra onlar gittiklerinde, iktidarı Hutular'a bıraktılar, elbette Hutular yılların ezilmişliğinin intikamını aldılar.

-Doğruyu mu söylüyorum Paul?

-Evet, maalesef.”

Toprağa baktığımız zaman hepsi aynı gözükür gözümüze fakat bunu laboratuvara yâda bu işten anlayan bir gözlemciye götürdüğümüzde her bir metrelik mesafedeki toprakların farklı olduklarını gözlemleriz. Hatta her ağaç her kaya bile aslında farklıdır. Peki, bu farkların oluşması toprağın, ormanın taşların arasında bir üstünlük ve düşüklük sağlar mı şayet bunu ego gözlükleriyle bakarsanız sağlar. Mazlumluk meselesine gelince Ekrem Hocanın bir sözü vardır;

"Her Mazlum şayet mazlumluğu Allaha dayandırmıyorsa Potansiyel bir zalimdir" diye çok güzel bir söz söylemişti isleyenler Ekrem Hocanın Kendini Tanı yazısında daha ayrıntılı bir şekilde bakabilirler.

Allah’ın Vahdaniyeti asılda tüm yaşamda ve insanlarda da vardır Mesela parmak izlerimiz, göz bebeklerimiz, yüz yapımız vs tüm insanlarda farklıdır.

“Allah sizin mallarınıza ve şekillerinize bakmaz; fakat O sizin kalplerinize ve amellerinize bakar” Hadisi Şerif

“Dünya bir cîfedir. Kim onu talep ederse, köpeklerle karışmaya sabretsin.” Hadisi Şerif

Resulullah Efendimizden bu hadisleri yaşamımıza aktarabilirsek belki de tüm bu savaşların sonu gelirdi. Kuran'lı ve Resulullah'lı bir yaşam hepimiz için olmazsa olmaz bir elzem. Hayatında bir defa bile hiç meal, yada tefsir okumamış, peygamber efendimzin hayatını merak edememiş ve üstüne üsün ben müslümanım diye söylenen o kadar çok insan var ki insan şaşırıyor. Tabiiki müslümanlığın şartı beştir altıncısıda  bu söyledğimiz değil.  Kuranın ilk ayetini Oku kısmını ne yapacağız peki sadece Resulullah efendimizemi yoksa onla birlikte tüm ümmete mi bir uyarı. Evet Burada Oku Derken Rabbinin adıyla oku, kendini oku, sistemi oku, doğayı taşı çevreni oku, vehmi(var olmayanı var sanma) vesveseyi bırak nasıl emredilmişse o şekil yaşa gibi farklı farklı yorumlarada kulak tıkamak gerekmiyor. Yalnız bu iş basamak basamak olmak zorunda. İlk basamak çıkılmadan merdivenin onuncu basamağına adımın yetişmez boşuna uğraşma. Bu konuda düşünmeye değmezmi. İnsanlığın tembelliğindenmidir yoksa kimilerinin sen Kuranı anlamazsın Kuran sadece benim üstadıma şeyhime hocama inmiştir, diye yanlış yanılgıya düşmüştür. Fakat bu demek değildir anlamadığımız konuyu kendimze göre yorumlayalım varsa çevremizde güvenebileceğimiz işin ehli olanlar aklımızı ipotek etmeden de öğüt ve tavsiye alabiliriz.Ya kendi Egomuz ve Aklımıza güveneceğiz yâda bizi var edenin bizim için yazmış olduğu Kuranı Kerime ve yaşayan Kuran Resulullah efendimize uyuyacağız. Ya insan olacağız yada hayvanlardan daha aşağı bir şekilde yaşayacağız. Hem dünya hem de sonsuza kadar sürecek ebedi yaşamı kaybetme söz konusu. İşin ciddiyetini henüz farkına varmamış durumdayız. Kendi mutlak doğrularımızı Egomuza, benliğimize verdiğimiz zaman ne mi olur. Mezhep kavgaları ırk, din vb kavgalar kaçınılmaz olur. Silah ve ilaç üreten vb firmaların ürettikleri ürünleri satmak için ırk, renk, din ve benzeri dünyanın olur olmaz farklılıklarında dolayı Sürekli savaş hali kaçınılmaz olur. Herkesin düşüncesi benim gibi olacak diye diretmesi egosunu merkez almış bir insan için gayet mantıklı gelebilecek bir düşünce şeklidir...

Kişi renk körüyse yâda elleri üzerinde yürüyorsa tüm insanların renk körü olmadığı yâda dünyayı elleri üzerinde yürüyüp ters görmediği için suçlamaya ve kan dökmeye başlar.

Sonuç itibariyle Hotel Ruanda filmi gerçekten etkileyici bir o kadar da düşündürücü bir filim olarak karşımıza çıkıyor.  Bilmem ne rejimi altında insanların pasif kalması ve biz her şeyi en güzel şekilde düzenliyoruz. Siz evlerinizde TV seyretmeye, işe gidip gelip sürekli yenilenen ev eşyalarının taksitini ödemeye devam edin! Masallarıyla uyutuluyoruz. Bu gibi telkinlerle uykumuz o kadar derin olmuş ki uyandırabilene aşk olsun.

  Ötekileştirmeyi bırakmamız, sorunu dışarıda çözmeye çalışmamamız, Düşmanı artık dışarılarda aramamamız gerekiyor. Asıl düşman içimizde, düzelmesi gereken en önemli öğe sizler ve bizleriz. Artık pasif bir Müslümanlığı bırakmamız gerekiyor. Aktif, yardım sever, paylaşımcı, birbirlerine hakkı tavsiye edenlerden olabilmek dileğiyle.

Dua ve Himmetle

Vesselam

Son Düzenlenme Pazartesi, 12 Haziran 2017 21:43

NE İZLESEM

 
 

NE OKUSAM